Tarihsel Kafa Karışıklığı: TRT Devletin mi, Halkın mı? | Çağdaş Dergi 3

Mehmet Demir

TRT: Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu.

Çoğu kişiye göre “devlet televizyonu/radyosu”. Sektöre nispeten ‘akademik’ bir pencereden bakanlar için ise ‘devletin’ değil, ‘halkın’ yayın kurumu. Anayasal ve yasal sorumluluğu ise ‘kamu hizmeti yayıncılığı’ yapmak.

‘Kamu hizmeti yayıncılığı’ ifadesi neden ‘devleti’ dışlıyor?
Çünkü (hayal gibi görünse de) yeri geldiğinde ‘devlet adına yürütülen kimi hükümet politikalarını BİLE eleştirebilmek için, meşruiyetini, gücünü HALKTAN almak; yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını halka vermek anlamına geliyor, ‘kamu hizmeti yayıncılığı’ kavramı.

İdeal bir medya düzeninde özel sektör yayıncılarından BİLE bekleyeceğimiz sorumluluklar (tarafsız haber, objektif yayıncılık, toplumun tüm kesimlerine âdil temsil ve söz hakkı imkânı, vs) ‘ideal olmayan bir medya düzeninde, TRT’nin yükümlülüklerini çok daha kritik ve yaşamsal kılar. Çünkü medyanın sermaye yapısı, objektif haber ve bilgiyi giderek görülmez, ulaşılmaz, ayırt edilemez hale getirdiğinde, halkın tek güvenilir haber ve bilgi kaynağı, kamusal yayın kurumudur. Daha doğrusu olmalıdır, olabilmelidir.

Öyle mi?
Hepimiz biliyoruz ki, öyle olsaydı bu yazı hiç yazılmaz, yazılmış olsa bile bir gazetecilik meslek örgütünün yayın organında yayınlanmaz, doğrudan çöpü boylardı. Yani, değil. Maalesef değil.

Mesleğe adanan ömürler / Militanlığa adanan meslekler
Tüm bunlardan bağımsız olarak TRT çatısı altında çalışmak, gerek kamuda farklı sektörlerde çalışanlar için, gerekse özel sektördeki medya kuruluşlarında çalışanlar için hep çok daha cazip olageldi. Her zaman böyleydi. Ancak bu cazibenin motivasyonları dönemden döneme değişti.

Bundan yirmi yıl kadar öncesine dek TRT çalışanları arasında “TRT’yi BBC gibi dünya çapında saygın bir yayın kurumu haline getirmek” arzusuyla, iddiasıyla çalışan azımsanmayacak sayıda yayıncı vardı.

Her biri çok kısa süren birkaç dönem dışında, TRT’nin ne yazık ki iktidarların ideolojik aygıtı olarak kullanılmasından rahatsız olan, tarafsız-bağımsız-kamu yararına yayın yapması için elindeki her tür olanağı kullanan ve bunun için örgütlenmekten kaçınmayan yayıncılar…

Bu insanların sayısı azaldı, azaldı, gün itibariyle tamamen tükenmek üzere.

Nereye gitti bu insanlar? Niye yok olmaktalar?

Teknik olarak, çoğu emekli oldu, diye cevap verebiliriz.

“İyi de onlardan önceki kuşaklar da emekli olmadı mı?”
Evet. Ancak, önceki kuşaklar Kurum’un belkemiğini oluştururken, bir yandan yeni kuşaklara meslek ilkelerini – etiğini, meslekî birikimlerini aktarabildikleri bir iklimde çalışıyorlardı. Yıllar yılı, kuşaklar boyu, böyle böyle bir KURUM olmayı başardı TRT, tüm eksiklerine rağmen.

İşte son yirmi yılda Kurum’un en büyük kaybı, kişilerden önce, bilgi-birikim-deneyim aktarımını sağlayan o iklimin yok edilmesi oldu.

İktidarın makro siyasetlerinin laboratuvarı ve okulu olarak görülen, kullanılan belediyeler ile iktidar yanlısı yayıncılığın kalesi olan özel medya kuruluşları, Kurum’un temel insan kaynağı haline geldi.

TRT’nin kapısından içeri adım atan hemen her yeni çalışan, yılların biriktirdiği TRT kimliğini tanımak, benimsemek yerine, daha önce bulundukları ortamların tüm normlarını TRT’ye taşımayı görev belledi.

“Öğrenmek” için değil “dönüştürmek” için geldiler. Eski kuşaklarla aralarındaki tüm ilişki ve iletişim de bu çerçevede gelişti. Artık yayıncılığın evrensel ilkeleri değil, iktidarın temerküz ettiği odağın ve onun “resen” çalışan uydularının onayı idi, tek kriter.

Sanıyorum, TRT’nin kapısından neredeyse yedi sekiz yıl önce giren ama kendini hâlâ TRT’ye ait hissedemeyen, bu yüzden de ‘eskiler’ söz konusu olduğunda “TRT’ciler” diye söz eden yeni kuşak, bugünkü kurumsal iklimi anlatmaya yetecektir.

İşte bu kadrolar elinde hızla irtifa ve itibar kaybeden TRT, o kadroların arzu ettiğinin ve beklediğinin tam tersine, toplumun hiçbir kesimi için bir REFERANS oluşturmuyor. Kendi yandaşları için BİLE!

Ve çok değil, on – on beş yıl öncesine kadar TRT’yi mukayese için BBC’ye bakan muteber akademisyenler ve meslek profesyonelleri, artık durum tespiti yaparken TRT’yi bambaşka bir yere koyuyor: Havuz medyasının BİLE gerisinde bir noktaya…

***

Kendi finansmanımızla kendi aleyhimize propaganda
Kamu hizmeti yayıncılığının günümüz medya düzeninde NEDEN çok önemli ve yaşamsal olduğunu, başka alanlardan örneklerle anlatmak işimizi çok kolaylaştıracak:

Sağlık ve eğitim sektörlerinde yatırımlar yapan bir şirket düşünelim. Nerede, hangi büyüklükte hastane/okul açacağına kim karar verir?

Yasal yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla, elbette kendileri.

Açacağı hastanelerde, okullarda hangi branşlarda hizmet verileceğine kim karar verir?

Yine kendileri.

Metropollere uzak, ücra, ıssız, yoksul köylerde yaşayan YURTTAŞLAR (müşteriler değil, yurttaşlar), bu şirketi kendilerine hizmet vermediği için suçlayabilir mi?

Elbette HAYIR!

Peki o yurttaşların ihtiyaçlarını kim karşılayacak?

Tabii ki KAMU!

Kimileri için sağlık ve eğitim kadar önemli görünmese de; doğru haber ve bilgi alma hakkı, kamuoyunun doğru oluşması ve toplumsal reflekslerin doğru gelişmesi açısından yaşamsal önemde.

Enerji piyasasında at koşturan bir şirket aynı zamanda dev bir medya grubunu elinde tutuyorsa, o medya grubunun hiçbir yayın organında iktidar eleştirisi göremezsiniz. Çünkü o dev yapı, enerji ihaleleri nedeniyle iktidara göbeğinden bağlıdır.

O yayın organlarında, enerji santrallerinin neden olduğu çevre ve doğa tahribatına, insan ve toplum sağlığı için yarattığı risklere dair tek bir cümle de duyamazsınız.

Sadece enerji mi? Ulaşım, telekomünikasyon, turizm, inşaat, sağlık, eğitim, savunma… Sayın sayabildiğiniz kadar.

Peki, bütün medya, sermaye yapısı üzerinden İKTİDARA bağlı iken, biz nereden alacağız doğru ve güvenilir haberi, bilgiyi?

Kendi sesimizi nereden duyuracağız?

Taleplerimizi, itirazlarımızı nasıl ifade edeceğiz?

Bu sorunun cevabını, son yıllarda TRT’nin yayınlarını izleyen (ve kendini o yayınlarda hiçbir biçimde bulamadığı, ifade edemediği için izlemeyen) herkes çok iyi biliyor.

Bugün geldiğimiz noktada, TRT yayınlarında kendimizi görmek için değil, mümkünse oralarda hiç görünmemek için dua eder olduk. Çünkü salt iktidar seçmeni olmadığımız için, kendi paralarımızla finanse ettiğimiz ekranlardan ve mikrofonlardan itham, hakaret ve iftira işitmek rutin hale geldi.

NEDEN?
NE HAKLA?
NEREYE KADAR?

İşte TRT’yi sıradan bir yurttaş için vazgeçilmez kılan da; bugünkü TRT’nin yöneticilerini meslek etiği, evrensel ilkeler, anayasa ve kendi kuruluş yasası nezdinde HESAP VERMEKLE YÜKÜMLÜ kılan da budur.
Ve elbette, kartlar yeniden karılıp siyaset asgari demokrasi standartlarına kavuştuğunda, TRT de gerçek yayıncıların, gururla çalışabildiği, üretebildiği, itibarlı bir yayın kurumuna dönüşecek.

Tıpkı yargının, akademinin, bürokrasinin ve yerel yönetimlerin dönüşeceği gibi…

ÇAĞDAŞ DERGİ_3. SAYI‘yı indirmek için tıklayın

 

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...