İktidarın borazanı mı, Halkın kanalı mı? Nasıl bir TRT istiyoruz?

Engin BAŞCI

Bu sorunun yanıtını TRT’nin kuruluş yıllarından bugüne yaşanan süreç içinde aramak gerekir. Çünkü Türkiye’de yayıncılığın toplum içindeki yeri ile kamu otoritesi ve siyasetle ilişkisi radyo yayıncılığın başladığı 1927 yılından bu yana tartışılagelmiştir. Özellikle çok partili hayata geçiş ve Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu yıllar bu tartışmaların hararetlendiği tarih dilimidir. 1946-1950 yılları arasında radyodaki haber yayınlarına muhalefette bulunan Demokrat Parti, kendilerine yeterince söz verilmediği gerekçesiyle tepki göstermiştir. Aynı tepki 1950-1960 yılları arasındaki Demokrat Parti iktidarı döneminde CHP’den gelmiştir. Seçim dönemlerinde ve seçim dönemleri dışında muhalefete yayınlarda yeterince yer verilmediği eleştirileri üzerinden süren tartışmalar, Demokrat Parti iktidarında Vatan Cephesi yayınlarıyla artarak devam etmiştir. “Bu dönemde radyo için, ‘devlet radyosu’ ve ‘partizan radyo’ gibi eleştirel kavramlar kullanılmıştır” (Cankaya, 2003: 51).

Bu eleştiri ve tartışmalar TRT’nin kuruluş sürecinde etkisini göstermiştir. TRT yasası hazırlanırken siyasetin etkisinden uzak özerk ve tarafsız bir yayıncılık hedeflenmiştir. Yayıncılık alanının bu anlayışla düzenlenmesinde 1961 Anayasası’na hakim olan özgürlükçü ve demokratik toplum idealinin etkisi görülmektedir. Anayasasın 121. maddesi “Radyo ve televizyon istasyonları özerk kamu tüzel kişiliği halinde kanunla düzenlenir. Her türlü radyo televizyon yayınları tarafsızlık esasına göre yapılır. Radyo ve Televizyon İdaresi kültür ve eğitime yardımcılık görevinin gerektirdiği yetkililere sahip olur” demektedir. 1961 Anayasası’nı hazırlayanlar 121. maddesini bu şekilde yazarak, yayıncılık alanının düzenlenmesinde dört özelliği ön plana çıkarmıştır: Yayınların kamu kuruluşu tarafından yapılması, özerk ve tarafsız olması, eğitim ve kültürün gelişmesine katkı sunması. Bu dört unsur, ilk kez BBC tarafından tanımlanan ve Avrupa’daki yayıncılık alanını şekillendiren kamu hizmeti yayıncılığının da özelliklerindendir.

1 Mayıs 1964 yılında yürürlüğe giren 359 Sayılı TRT Yasası da 1961 Anayasası’nın belirlediği çerçeve ve kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerine göre hazırlanmıştır. Özerklik ve tarafsızlık yasada da esastır. Buna göre yasada belirlenen organ, BBC modelinden esinlenerek oluşturulmuştur. Yönetim Kurulu en yüksek yönetim ve karar organı olarak 9 üyeden oluşuyordu ve bu kurulda sadece iki hükümet temsilcisi yer alıyordu. Diğer üyeler üniversite, sanat kuruşları ve kurum temsilcilerinden oluşuyordu. Bu kuruluşlar kendi temsilcilerini kendi seçiyorlardı. TRT çalışanlarını temsilen iki üye de yönetim kurulunda yer alıyordu. Yönetim kurulunun bu yapısı toplumun değişik kesimlerinin ve kurum çalışlarının karar alma süreçlerinde temsil edilmesini sağlamaktaydı. TRT genel müdürünün seçiminde de tıpkı BBC de olduğu gibi yönetim kurulu yetkiliydi. Genel Müdür yönetim kurulunun da üyesiydi.

Yönetim Kurulu ve genel müdür dışında 359 Sayılı TRT Yasası’nda Danışma Kurulları da yer alıyordu. Danışma Kurulları kamu hizmeti yayıncılığı açısından önemli bir danışma organıydı. Yasa, yönetim kuruluna yayınlarda danışmak üzere kurullar kurma yetkisi vermiştir. Yasanın 10’uncu maddesinde yerini bulan danışma kurulları, katılım ve temsiliyet açısından kamu hizmeti yayıncılığı adına daha demokratik bir yapı ve işleyiş oluşturmuştur. Danışma kurullarının sayısını belirleme yetkisi yönetim kuruluna bırakılmıştır. Yasanın bu maddesi gereğince çeşitli bölge danışma kurulları toplanmıştır. Bu kurullara resmi ve yarı resmi kurum ve derneklerin temsilcileri katılmıştır. Danışma kurullarında yayınlar hakkında görüşler dile getirilmiş, toplumun düşünceleri ve beklentileri TRT yönetimine iletilmiştir (Cankaya, 2003:66-67). Danışma kurullarına toplumun değişik kesimlerini temsil eden kurum ve kuruluşların belirlediği temsilciler katılmaktaydı. Kamu hizmeti yayıncılığının “halk için yapılan, halk tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen” şeklindeki tanımlamasına uygun bir yapılanmaydı.

Bu dönemde özerklik ve tarafsızlık anlayışı kısmen de olsa yayınlara yansıyabilmiştir. Bu dönemde TRT yayınlarında karşıt görüşlere yer verilmiş, o güne değin hiç değinilmemiş konular yayınlarda konu edinilmiştir (Cankaya; 2003:84-86).

Ülkelerin yayıncılık sistemleri, o ülkedeki yönetim yapısıyla doğrudan ilgilidir. Demokrasinin gelişmişlik düzeyi bu açıdan yayıncılık alanındaki yasal düzenlemeleri ve uygulamaları da belirler. TRT’deki özerk yapısı ve tarafsız yayın politikaları üzerine tartışmalar ve eleştiriler 12 Mart 1971 muhtırasından sonraki dönemde yasal değişikliğe neden olmuştur. Özerkliğin kaldırıldığı yasal düzenlemeyle yönetim kurulundaki hükümet temsilcisi sayısı üçe çıkarılmıştır. Üniversitelerin kendi öğretim üyeleri arasından doğrudan yönetim kurulu üye seçme yetkisi kaldırılmıştır. Üniversitelere sadece aday gösterme hakkı tanınmıştır. Bu adaylar arasından yönetim kurulunun üyelerini seçme hakkı, yeni oluşturulan TRT Seçim Kurulu’na verilmiştir. Bu kurul, Cumhurbaşkanının seçeceği 4 rektör ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri’nden oluşmaktadır. Yönetim kurulunun TRT personeli arasından 2 üye seçme yetkisi de kaldırılmıştır. Bunun yerine gazeteciler cemiyetleri ve sendikaları, işçi konfederasyonu, işveren sendikaları, esnaf ve sanatkarlar konfederasyonu, ticaret ve sanayi odaları, ticaret borsaları, ziraat odaları birliği gibi kurumların saptayacağı 4 adaydan TRT Seçim Kurulu 2 üye seçmektedir (Topuz, Öngören, Aziz, Önen, 1990: 106-107). Yönetim kurulunun yapısı ve sayısı değişse de temsiliyetin toplumun değişik kesimlerine yönelik yapısı korunmuştur. Burada özerkliğin kaldırılmasından kaynaklı olarak bu üyelerin seçim ve temsiliyet biçimleri değişmiştir. Seçme yetkisi temsil edilen kurum ve örgütlerden alınarak, TRT Seçim Kurulu aracılığıyla siyasal iktidarın kontrolüne verilmiştir. Bu değişiklikler TRT’nin kuruluş yasasındaki ilkelerinden uzaklaşmasının da başlangıcıdır. O tarihten bugüne TRT siyasal iktidarın baskısını sürekli olarak üzerinde hissetmiştir. Buna rağmen TRT yayınlarına halkın katılımını sağlayan Danışma Kurulları, 1971’den sonra Genel Danışma Kurulu adıyla varlığını sürdürmüştür. Buna rağmen Yasanın 10. maddesinde Genel Danışma Kurulu’nun üyeleri de sıralanmıştır:

-Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partilerin birer temsilcisi.

-İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım, Tarım, Ulaştırma, Köy İşleri,

Gençlik ve Spor Bakanlıklarınca seçilecek birer temsilci.

-Diyanet İşleri Başkanlığı temsilcisi.

-Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Devlet Opera ve Balesi Genel

Müdürlüğünce seçilecek birer temsilci.

-Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası temsilcisi.

-Ankara, İstanbul ve İzmir’de devlet ve belediye konservatuvarlarınca seçilecek

birer temsilci.

-Ankara, İstanbul ve İzmir’de en çok sarı basın kartı sahibi üyesi bulunan gazeteci

derneklerince ayrı ayrı seçilecek birer temsilci.

-Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nce seçilecek bir temsilci.

-Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Dernekleri Konfederasyonunca seçilecek bir

temsilci.

-Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliğince seçilecek

bir temsilci.

-En çok üyesi bulunan işçi ve işveren sendikaları konfederasyonunca seçilecek

bir temsilci.

-Türk Dil Kurumu temsilcisi.

-Türk Tarih Kurumu temsilcisi.

-Türk Kızılay Derneği temsilcisi.

-Halkevleri temsilci

Genel Danışma Kurulu 11. ve son toplantısını 1982 yılında yapmıştır. 1983 yılında 2954 sayılı yasayla da kaldırılmıştır.

1980 Askeri darbesinin ardından 1982 Anayasası ve sonrasında yapılan değişiklikler TRT’yi kamu hizmeti yayıncılığı ilkelerinden giderek uzaklaşmasına yol açmıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren 2954 Sayılı Yasa, TRT’yi yeniden düzenlemiştir ve TRT yasaya göre yine özerk değildir. O tarihteki düzenlemede TRT tarafsızlık şartına bağlanmıştır. Daha sonraki yıllarda (2008 yılı) yapılan yasal bir düzenlemeyle 2954 sayılı yasada Anayasa’daki özerklik kavramına atıfta bulunan bir değişiklik yapılmıştır. “Özerkliği ve tarafsızlığı Anayasa’da hükme bağlanan” ibaresi TRT Yasası’na girmiştir. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçinceye kadar bu yasaya göre; yönetim kurulu üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Temsiliyet de daraltılmıştır. Buna göre, TRT’nin en yüksek karar ve yönetim organı olan yönetim kurulu; genel müdür, Bakanlar Kurulu tarafından genel müdür yardımcıları arasından atanan iki üye ile elektronik veya kitle iletişimi alanlarında bir, hukuk alanından bir, işletme, iktisat veya maliye alanlarından bir ve sanat veya kültür alanlarından bir kişi olmak üzere, bu alanlarda temayüz etmiş kişiler arasından seçilen ve atanan dört üyeden oluşur. Dışarıdan seçilen yönetim kurulu üyeleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından her bir alandan teklif edilen iki kat aday arasından Bakanlar Kurulu kararı ile atanır. Genel Müdür yönetim kurulunun başkanıdır.

Tüm bu değişiklikler siyasal iktidarın TRT üzerindeki baskısını pekiştirmektedir. Kamu hizmeti yayıncılığının olmazsa olmaz ilkelerinden kabul edilen idari özerklik, her ne kadar Anayasa ve yasada söz edilse de kağıt üzerinde kalmıştır. O tarihten bugüne seçilen genel müdürler siyasal iktidarın ve kamu otoritesinin etkisini üzerlerinde hissetmiştir. Bu etki yayınlara da yansımıştır. Özellikle haber yayınları kamuoyunda tartışma konusu olmuştur. Muhalefet partileri TRT yayınlarını taraflı olmakla eleştirmişlerdir.

Oysa 2008 yılındaki yasal düzenleme idari özerklik açısından TRT Genel Müdürü için önemli bir güvence teşkil etse de uygulamada bu gerçekleşmemiştir. O tarihe kadar, RTÜK denetimini üzerinde hisseden TRT, yapılan değişikle bu baskıdan kurtulmuştur. 2008 yılına kadar gelen süreçte TRT Genel Müdürü, RTÜK’ten üç uyarı alması halinde görevden düşüyordu. Yapılan değişiklikle RTÜK’ün bu yetkisi kaldırılmıştır. TRT Genel Müdürü, hükümet tarafından seçilse ve Cumhurbaşkanı tarafından atansa da istifa etmediği sürece görevden alınamıyordu. Bu da Genel Müdüre yayınlarda tarafsız olabilmesi açısından önemli bir hareket alanı tanımaktaydı. Ancak, seçilen genel müdürlerin bu yasal ortamı tarafsızlık adına kullandığı söylenemez.

Kamu hizmeti yayıncılığının, idari özerklik yanında diğer iki temel ilkesi mali özerklik ile editoryal bağımsızlıktır. TRT örneği, idari özerklik sağlamadığı takdirde diğer ilkelerin uygulamada bir anlam ifade etmediğinin kanıtır. TRT mali açıdan özerk olsa da ve yayınları toplumun tüm kesimlerini tarafından finanse edilse de (bandrol gelirleri) yayın içeriklerindeki editoryal tercihler bunun gereğinden uzaktır. Bir başka deyişle kamu hizmetindeki çoğulculuk unsuru TRT yayınlarında yeterince yer almamaktadır. Bunun temel nedeni TRT’nin idari anlamda özerk ve tarafsız olmamasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, tüm bu görüntünün üzerine TRT’nin kamu hizmeti yayın kurumu kimliğinden uzaklaşmasına neden olan yeni yasal düzenlemeler getirmiştir. 703 No’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle TRT’nin örgütsel yapısını yeniden düzenleyen değişiklikler yapılmış ve 2954 sayılı yasanın bazı önemli maddeleri kaldırılmıştır. Kaldırılan maddeler Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmiştir. 703 No’lu Kanun Hükmünde Kararnameyle TRT Genel Müdürü ve Yönetim Kurulunun seçiminde RTÜK süreci devreden çıkarılmış, 4. No’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu yetki Cumhurbaşkanına yetkisine bırakılmıştır. Bu düzenleme idari anlamda özerkliği tamamen ortadan kaldıracak bir gelişmedir. Anayasa ve yasadaki özerklik ibaresini kağıt üzerinde bırakmıştır. Kaldı ki 80 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle bir gecede yapılan atamalar bunu kanıtlayan uygulamalardır. Bu kararnameyle TRT’nin yönetim yapısında da köklü bir değişiklik olmuştur. Yönetim Kurulu ve Genel Müdür ilk defa iki ayrı kişi olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmıştır. Uygulamada BBC modeli gibi görünse de atanma sürecinde BBC’de olduğu gibi parlamento ve diğer kurumların görüşlerine başvurma gibi bir uygulamaya gidilmemiştir. Ayrıca BBC’de Genel Müdür, Yönetim Kurulu tarafından seçilirken, TRT’nin bu yeni modelinde bu yetki yönetim kurulunda değil, Cumhurbaşkanındadır. Haliyle bir gecede yapılan atamalar bir gecede görevden alma yetkisini de içinde barındırmaktadır. Bu nedenle TRT Yönetim Kurulu ve TRT Genel Müdürü, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle tamamen siyasal iktidarın etki alanına girmektedir.

TRT mevzuatındaki bu düzenlemelerin parlamentoyu devreden çıkararak yapılması da TRT’nin hesap verebilirlik açısından yükümlü olduğu otoriteleri de uygulamada değiştirmiştir. Siyasal iktidarın etki alanının güçlendiği böylesi bir yasal görünümde tarafsızlığı ve özerkliği tartışılan TRT’nin yayın içeriklerinde kamu hizmeti yayıncı kimliği sürdürmesi de zor görünmektedir. Böylesi bir ortamda, toplumun bütün kesimlerinin beklentilerinin yayın içeriklerine objektif bir anlayışla yansıtma idealinin gerçekleşmesi de zordur. Siyasal iktidara destek vermeyen kesimlerin TRT’ye yönelttikleri eleştiriler ve siyasal iktidarın bu eleştiriler karşısında elektrik faturalarındaki TRT payının kaldırılması ‘halkın televizyonu’ olma iddiasındaki bir kurumu gelecek dönemde mali açıdan siyasal iktidarın baskısına daha açık hale getirecek yeni bir durum yaratmıştır.

Sonuç olarak, yazının başlığındaki sorudan yola çıkıldığında, yıllar içerinde ‘halkın yayın kurumu’ görüntüsünden uzaklaşan ve siyasal iktidarın yayın organı haline dönüşen bir TRT görüntüsü ortaya çıkmıştır. Asıl mesele, “halk böyle bir TRT mi istiyor?” sorusunda düğümlenmektedir.

AB mevzuatında ve çoğulcu demokrasilerde siyasal iktidarın denetiminde ve güdümünde bir kamu hizmeti yayın kurumundan söz etmek mümkün değildir. Özerklik ve nesnellik, azınlıkların kültürel gereksinimleri ve çoğulculuk, toplumun bütün kesimlerine eşit yaklaşım,  demokratik yaşam biçimlerinin yayın içeriklerine yansıtılması, kamu hizmeti yayıncılığının temel unsurlarıdır.

TRT halkın yayın kurumu olacak ise bu ilkeleri yayın politikasına yansıtacak yeni bir kurumsal anlayışa bürünmesi gerekir. Halkın talebi ve desteği olmadan bunun olabilirliği de bugünkü siyasal sistem içinde zor görünmektedir.

 

Sorunun çözümü ise çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla uygulayabilmekten ve toplum olarak bunu içselleştirebilmemizden geçmektedir.

 

Kaynakça:

Aziz, A. (2013). Televizyon ve Radyo Yayıncılığı, İstanbul, Hiperlink Yayınları.

Başcı, E. (2018). Kamu Hizmeti Yayıncılığı Düzenlemelerinde Halkın Katılım ve Temsiliyet Biçimleri Üzerine Bir Değerlendirme (İngiltere-Almanya-Türkiye Örnekleri), İstanbul Aydın Üniversitesi Dergisi – İAÜD – ISSN: 1309-1352, Ekim 2018 Cilt 10 Sayı 4 (59-74)

Cankaya, Ö. (2003). Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT 1927-2000, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları. Topuz, H., Öngören, M. T., Aziz, A., Önen, M., (1990). Yarının Radyo Televizyon Düzeni-Özgür, Özerk ve Çoğulcu Bir Alternatif, İstanbul, TÜSES ve İLAD ortak yayını.

Turam, E. (1994). Medyanın Siyasi Hayata Etkileri, İstanbul, İrfan Yayımcılık.

Avrupa Çapında Televizyon- Düzenleme, Politikalar ve Bağımsızlık, İzleme Raporu (2005). Açık toplum Enstitüsü EU Monitoring and Advocacy Program Network Media Program, İstanbul, Mas Matbaacılık.

359 Sayılı TRT yasası

2954 sayılı TRT yasası

703 No’lu Kanun Hükmünde Kararname

4 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

80 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi

ÇAĞDAŞ DERGİ_3. SAYI‘yı indirmek için tıklayın

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...