Kadına yönelik şiddeti haberleştirmek | Çağdaş Dergi 4

Kadına yönelik şiddeti haberleştirmek

Funda Şenol Cantek

“Kadına yönelik şiddet”, “kadın cinayetleri” kavramları günlük konuşmalara, akademik araştırmalara, sosyal sorumluluk çalışmalarına, savunuculuk faaliyetlerine dahil olalı epey oldu. Haliyle haber medyasının ve sosyal medyanın gündeminde de önemli yer kaplıyor. Bu konularda akademik çalışmalar yapan, savunuculuk faaliyetleri yürüten veya şiddete maruz kalanlara hukuki/manevi destek sunan kişiler/kurumlar olarak ne zaman biraraya gelsek, “Kadına yönelik şiddet geçmişe göre arttı mı, yoksa medya tanıklığının etkisiyle daha görünür mü oldu?” tartışmasına giriyoruz. Önceleri ikinci savdan yanaydım. Çünkü, akademik ilgi alanım gereği arşivlerde sık vakit geçirdiğimden, “hunharca işlenmiş” cinayetler sonucu hayatını kaybetmiş, ağır şiddet gördüğü için fiziken ve ruhen yaralanmış, kendisini cezalandırmak için çocuklarını kurban eden kocalarını zindana attırmak için uğraşan veya ölmemek için öldüren çileli kadınlara dair haberlere çok rastlıyordum. Bunlar bazen “kader kurbanı”,  bazen de “cani kadınlar” olarak sunuluyorlardı okura. Hemen belirtmeliyim ki, o haberlerin odağında yer alan kadınlar, mahkeme kapılarında da, hastanelerde de, karakollarda da ya yalnız ya da sadece aile bireyleriyle birlikte fotoğraflanmış oluyorlardı. Bugün memnuniyetle gözlemlediğimiz, özellikle şiddete karşı yükselen kadın dayanışması o dönemde söz konusu değildi.

Çoktandır, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçekleşmesi için her alanda yapılan düzenlemeleri, imzalanan sözleşmeleri ve bunların ne ölçüde hayata geçirildiğini izleyen bir projenin içindeyim. Bu projenin çıktıları beni ikinci savdan uzaklaştırıp ilkine yaklaştırdı zaman içinde. Kadına yönelik her türden şiddet, yani fiziksel olanın yanı sıra, sembolik, ekonomik ve benzeri şiddet türleri de giderek artıyor. Bunun elbette tek sebebi yok ama dünyada ve Türkiye’de yükselen muhafazakar cinsiyet politikalarının eril iktidarı ve ataerkil normları tahkim edici karar ve uygulamaları başta gelen sebeplerden. Kadın hareketinin yıllara dayanan kazanımlarının önce azar azar, sonra da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi kararlarla, topyekun yok edilmeye çalışılması; kadına yönelik şiddette cezasızlık veya iyi hal indirimi ve hepsinden önemlisi kadını aile içine hapseden, eşlik, evlatlık ve annelik kimliğini idealize eden, özgürlük ve eşitlik taleplerini marjinalleştiren, kadın düşmanı denebilecek bir söylemin siyasette ve gündelik ilişkilere hakim olmasını da eklemek gerek.

Medya tanıklığı

Medya sektörü, özellikle de anaakım denilen yüksek satışlı/ratingli yayınlardan oluşan bölümü, rekabete dayanan ve “kötü haber”in, trajik ve “anormal” olan içeriklerin rağbet gördüğü ön kabulüyle var olagelen bir yapı, bir dinamik. Kadına yönelik şiddet haberlerinde de aynı cinsiyetçi tavır, rekabetçi ve satışa/tıklanmaya yönelik yayın politikasının izleri gözlenebiliyor. Kadınlar söz konusu olduğunda da, diğer dezavantajlı gruplar gibi, eksik temsil dediğimiz, anaakım medyada yer bulamama, temsil edilememe sorunu başlıbaşına önemli. Fakat bu temsilin niteliği de en az yokluğu kadar sorun yaratabiliyor. Kadına yönelik şiddet konusunda medya tanıklığının son yıllarda dikkat çekici bir şekilde artması, anaakım medyanın aniden bu konuda duyarlılık geliştirdiğini göstermiyor bize. Birçok örnekte, bu konuda kamunun edindiği duyarlığın kazanca dönüştürüldüğünden bahsedebiliriz. Vahşice işlenmiş cinayetler, ısrarlı takip ve tehdit, çocukların da karıştığı şiddet vakaları, sistematik fiziksel şiddet ve benzeri olayları konu eden, çarpıcı görsellerle dramatik etkisi arttırılmış haberler, okur/izleyici çekeceği varsayımıyla eskisinden daha sık yer buluyor bu mecralarda. Sosyal medyada bu mecralara yapılan referanslarla paylaşılan haberler, söz konusu medyanın tıklanma sayısını da arttırıyor.

Bunun yanında, şiddete maruz kalan kadınının yaşadıklarına dolaylı veya dolaysız olarak mazeret üreten, mağduru suçlu konumuna yerleştiren, faili mağdur kisvesine büründüren haberlerden de söz etmek gerek. Cinayetin kıskançlık veya karşılıksız aşk sebebiyle işlendiğinden bahseden; şiddete maruz kalan kadının alkollü ve dekolteli olduğunu araya sıkıştıran; boşanmak üzere olduğu karısını sevgilisiyle “yakalayınca” gözü dönen namus ehli erkek portreleri çizen haber medyasının şiddet suçlarına ortak olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.

Polisiye olayların, kayıp kişilerin, aile içi cinayetlerin, tacizin, tecavüzün konu edildiği, tefrika biçiminde süren ve popüler isimlerin sundukları sabah programları son zamanlarda kadına yönelik şiddete, özellikle de cinayetlere fazlasıyla yer vermeye başladılar. Bir psikolog, bir emniyet mensubu ve bir de hukukçu eşliğinde, alternatif bir cinayet soruşturması yürütülüyor bu programlarda. Çoğunda bir ahlak mahkemesi de kuruluyor. Fazilet, erdem, namus, sadakat sözleri havada uçuşuyor. Oldukça yüksek rating alan bu programların ilgi alanları ve gündemleri benzerleriyle rekabet içinde belirleniyor. Bu programlar bir dönem eşini, çocuklarını terk ederek “başka erkeğe kaçan” kadın profilleri ile seyirciyi günlerce oyalıyor, yapılan tahlillerle kadın düşmanlığını besliyor, sosyal medyaya, sözü geçen kadınların çirkinlikleri, “edepsizlikleri”, arzularına gem vuramamaları ile ilgili malzeme veriyordu. Kılık kıyafetleri, konuşma tarzları ve beden dilleri itibarıyla taşralı, gayrı medeni bulunup küçümsenen stüdyo konuklarının birbirleriyle girdikleri kavgalar, yaşadıkları ilişkiler capslere konu oluyor, günlük sohbetlerin vazgeçilmez espri malzemesi haline geliyordu. Son zamanlarda cinsel saldırıya maruz kalarak öldürülen genç kadınların hikayeleri rating malzemesine dönüşmüş görünüyor. “Kurbanın” gençliği ve güzelliğinin yarattığı dramatik etkinin, “sahipsizliği”, yoksulluğu, “yasak aşk” veya istismar ihtimalinin seyircide ilgi uyandırdığı fark edilince rakip kanallar benzer hikayelerin peşine düşmeye başladılar. Kimi aile, hukuk sistemine duyduğu güvensizlik ve çaresizlikten bu programlardan medet umuyorlar. Fakat ne yazık ki kimi aile bireyleri için televizyonda görünmek ve bunun karşılığında küçük da olsa bir ödeme almak başka her şeyden önemli olabiliyor.

Kadına yönelik şiddet haberlerinin medyada yer bulması elbette önemli. Bu konuda kamu vicdanını harekete geçirebilmek ve etkili önleyici politikalar üretilmesini sağlamak için önemli bir araç medya tanıklığı. Fakat dikkat edilmesi gereken, bu tür haberlerin medyanın değil, mağdurun işine yarayacak şekilde hazırlanıp sunulması. Haber dilinin, üslubunun etik ilkelere uygun, kişilik haklarına saygılı olması, mağduriyeti önemsizleştirmeyen ve ona mazeret üretmeyen bir yaklaşımın benimsenmesi önemli. Mağdurun kimliği açık edilirken fail özenle anonimleştirilmemeli. Habere eşlik edecek görsel, mağduru ve yakınlarını rahatsız edecek, haberi amacından saptıracak nitelikte olmamalı. Yürütülen soruşturmayı etkileyecek nitelik taşımamalı. Belki de hepsinden önemlisi, muhabir bu tür haberleri hazırlarken mesleki zaaflarını, yöneticisi ise ticari kaygılarını bir tarafa bırakmalı.

ÇAĞDAŞ_DERGİ 4.SAYI için buraya tıklayabilirsiniz.

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...