TRT’mİZ | Çağdaş Dergi 3

Burak Ustaoğlu | ÇGD Genel Sekreteri

* İlk radyo yayını 6 Mayıs 1927’de, Sirkeci’deki Büyük Postane binasının bodrum katında başladı. Henüz kimsede radyo alıcısı bulunmadığından, Postane binasının kapısının üzerine yerleştirilen hoparlör yardımıyla her akşam yayın yapılmaya başlandı. Amaç, halkın radyo yayınlarını dinleyip tanıması, kendi çevrelerine anlatarak radyo kavramının yayılmasını sağlamaktı.

* İstanbul Radyosu’nun ilk naklen yayını, 3 Şubat 1932’de Atatürk’ün isteği ile Ayasofya Camii’nden Kadir Gecesi okunan Türkçe ezanla başlamış ve Mevlitle devam etmiştir.

* Televizyon yayınları ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz 1952 günü başlatıldı. 1. banttan 100 watt güçle yayın yapan İTÜ TV vericisi Philips şirketinden edinilmiştir. Türkiye‘nin televizyon ile tanışması 1 Mayıs 1964 tarihli TRT Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye sınırları içinde TRT dışındaki kurumların radyo ve televizyon yayınları yapması yasaklandığından, İTÜ TV, 1970 yılında yayınına son verdi ve vericileri de 1971 yılında TRT‘ye devredildi.

* 1961 Anayasası‘nın tanıdığı imkânla, 1 Mayıs 1964 tarihinde “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)” kuruldu ve diğer radyo yayınları gibi İstanbul Radyosu da TRT bünyesine alındı.

* TRT’nin ilk televizyon yayını Ankara’nın Mithatpaşa Caddesi‘ndeki iki binanın bodrum katında kurulan stüdyodan 31 Ocak 1968 günü 19.30’da siyah beyaz olarak gerçekleşmiştir. Yayın TRT’nin ilk spikeri Nuran Devres‘in “Burası üçüncü bant beşinci kanaldan deneme yayınları yapan Ankara Televizyonu. Bugün 31 Ocak 1968. Bu akşamki deneme yayınına başlıyoruz.” sözleri ile açılmıştır.

Uykudan önce ile Adile Naşit’i, Müzik Yelpazesi ile Sezen Cumhur Önal’ı, Tele Pazar ile Cenk Koray’ı, Pazar Konseri ile Hikmet Şimşek’i, Hodri Meydan ile Uğur Dündar’ı, Dallas’ı, Küçük Ev’i, Kavanozdaki Adam’ı evimize sokan TRT… Bu Toprağın Sesi ile çiftçiyi bilgilendiren TRT… Akşama Doğru ile sanat ve kültür haberlerini aldığımız TRT… Tek kanal olmasını asla sorgulamadığımız, inandığımız, güvendiğimiz, TRT…  Türkiye’deki basın tarihini anlatırken pek değinmediğimiz TRT…

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) kurulurken yasa ve organizasyon modeli olarak BBC örnek alınmıştır. Ama siyasetlerin güçlü bir propaganda imkânı veren kuruma müdahale düşkünlükleri neticesinde BBC modeli millileştirilmiş ve tanınmaz bir hale gelmiştir. Öyle ki TRT, 2004 sonrası Birazda Bizim Cemaat algısıyla yönetilmeye başlanmıştır.

TRT 1 Mayıs 1964’te 359 sayılı yasayla kurulmuştur. TRT’nin kuruluşuna dayanak olan 1961 Anayasası, radyo televizyon yayınlarının devlet tarafından kurulmasından söz eder. Özerklik ve tarafsızlık net bir dille belirtilir. 1961 Anayasası’nın 121. Maddesi: “Radyo ve televizyon istasyonların idaresi özerk kamu tüzel kişiliği halinde kanunla düzenlenir. Her türlü radyo ve televizyon yayımları, tarafsızlık esaslarına göre yapılır. Radyo ve televizyon idaresi, kültür ve eğitime yardımcılık görevinin gerektirdiği yetkilere sahip kılınır. Devlet tarafından kurulan veya Devletten malî yardım alan haber ajanslarının tarafsızlığı esastır

Fakat bu özerklik, yönetim kurulu ve yönetim anlayışı fazla sürmemiştir…

1971’de 12 Mart muhtırasının yansıması kendini göstermiş Özerklik anayasadan ve TRT yasasından çıkarılmıştır. Geriye sadece Tarafsızlık kalmıştır… Yönetim kurulundaki hükümet temsilcisi sayısı üçe çıkarılmıştır. Üniversitelerin kendi öğretim üyeleri arasından doğrudan yönetim kurulu üye seçme yetkisi kaldırılmış, üniversitelere sadece aday gösterme hakkı verilmiştir. Yönetim kurulunun TRT personeli arasından iki üye seçme yetkisi de kaldırılmıştır. Bunun yerine gazeteciler, cemiyetleri ve sendikaları, işçi konfederasyonu, işveren sendikaları, esnaf ve sanatkârlar konfederasyonu, ticaret ve sanayi odaları, ticaret borsaları, ziraat odaları birliği gibi kurumların saptayacağı dört adaydan TRT Seçim Kurulu iki üye seçmektedir. Kısaca TRT’ye egemen siyasetin hükmedeceği biz zemin oluşturulmuştur.

Militarist düşüncenin ürünü olan 1982 Anayasası’nda özerklik kavramı verilmeyen TRT, 1993 yılında yapılan değişiklikle anayasada tekrar özerkliğine kavuştu. Ancak bu özerklik TRT yasasına 2008 yılına kadar girmedi. 2008 yılında yasa değişikliğinin TBMM’de komisyonlarda görüşülmesi sürecinde muhalefet partilerinin de katkılarıyla yasaya Özerklik girdi.

Madde 1 – (Değişik:11/6/2008-5767/1 md.)Bu Kanunun amacı, radyo ve televizyon ile tüm medya araçlarından yapılan yayınların düzenlenmesine ve özerkliği ve tarafsızlığı Anayasada hükme bağlanan Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.

2020 Sayıştay raporlarına göre gelirinin 100/88.4 ü halk tarafından finanse edilen TRT, Kamu Hizmeti Yayıncılığı yapmakla mükelleftir. Ancak ne Özerkliğini ne Tarafsızlığını ne de Kamu Hizmeti Yayıncılığını bir türlü yerine getirememektedir. Gelirlerinin en önemli bölümü,  bandrol ve elektrik katkı payıdır. Bu nedenle TRT,  Kamu Hizmeti Yayıncılığının tanımında yer alan halkın finanse ettiği yayın kuruluşudur. Din, Dil, Irk, Mezhep ayrımı yapamayacağı gibi tüm kültürlere ve siyasi görüşlere aynı mesafede durmak, halk tarafından denetlenebilir bir mekanizmayı da kurmakla yükümlüdür. Ancak TRT’de halkın denetimi ve katılımı gerek yasal düzenlemeler, gerekse 1971 yılında başlayan müdahalelerin sonucunda danışma kurullarının işlevsiz hale getirilmesi nedeniyle gerçekleşmemektedir.

TRT tüm iktidara gelen siyasetlerin kullanmak istediği en büyük propaganda aracı olmuştur. Öyle ki hükümet programlarında yer almış hatta iktidara ilk geldiklerinde ‘Acil Eylem Planı’ diye açıkladıkları listede başköşeye yazılmıştır. Sadece siyasilerin değil iktidar meraklısı militarist güçlerin de hedefi olmuştur TRT. 12 Eylül faşizminde 15 Temmuz olaylarında zapt edilecekler arasında ilk sıralarda yerini almıştı.

Büyük bir çoğunluğu siyasi atamalardan oluşan genel müdürlerin yönetim anlayışı ile var olmaya çalışan TRT, tüm bu olumsuzluklara rağmen üreten bir TRT olmayı da başarabiliyordu. En azından şimdiki TRT’yi temel alındığımızda o zamanın şartlarına ve teknolojisine göre başarılı sayılabilecek işlere de imza atıyordu. Ama egemenler yayın içeriğinden personel alımına kadar her alanda TRT’ye müdahale ediyorlardı. TRT’nin halkın parası ile sağladığı imkânları sonuna kadar kullanmayı(!) hak görmeye başlayan anlayış, her geçen gün halka olan sorumluluğundan da uzaklaşıyordu.

TRT’de Kamu Hizmeti Yayıncılığı anlayışının bitmesine neden olan esas yıkıcı darbeler, 2004 yılında başlamıştır. AKP iktidarı ile TRT deneyimli liyakat sahibi yöneticilerden arındırılıyor, yayın politikasında köklü değişimler yaşanıyordu. Yönetim kadrolarında cinsiyetçilik yapılıyor, liyakatin yerini biat alıyor, yayın ahlakı etik kuralları hiçe sayılıyordu. Öyle ki yapılan baskılar neticesinde önceden de uygulanan sansürün yerini oto sansür alır hale geliyordu. Ekranlara alınan konuklar cemaat önderleri ya da egemen siyasetin sesi olarak konuşuyor, tartışma programları bile muhalif hiçbir sese yer vermez bir hal alıyordu. TRT’de cemaat kadrolaşmasını başlatan Gen. Md. İbrahim Şahin döneminde ‘’Asıl olan dini yayın yapmak değil. Mihenk taşı din olan bir yayın anlayışını benimsemektir‘’ diye Abbas Abalı takma ismi ile ‘’Ekranın Büyüsüne Kapılmadan’’ kitabını da yazan Muhsin Mete, genel müdür yardımcısı oluyordu.

TRT’den ihraç edilen 435 kişiden 368’i İbrahim Şahin’in genel müdürlüğü döneminde işe girmişti. Şüpheli sıfatıyla ifade veren İbrahim Şahin’in rahatlıkla, “Samanyolu grubundan gelenlerin FETÖ’cü olduğunu bilmiyordum. Yayın politikaları hükümet, devlet, AK Parti yanlısı görüldüğünden bunların geçişine izin verildi” diyeceği kadar güç zehirlenmesi yaşayan bu yönetim anlayışı, “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” diyen bağnazları; TRT spikeri olarak, Ankara Katliamı üzerine izleyicilerden gelen bir mesajı okuduktan sonra “Oradan geçen masum insanlar da vardır. Kurunun yanında yaş da yanmasın diyor aynen katılıyorum” diyebilen vicdansızları ekrana çıkartmaktan hiç çekinmeyen bir tavır göstermiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) – ki orada da AKP hakimdir – Kamu Hizmeti Yayıncılığı yapan TRT’ye, Alevi toplumunun hassasiyetlerine aykırı bir yayın nedeniyle, Türk siyaset ile yayıncılık tarihine not düşülecek bir ceza vermek zorunda kalmıştır. Bu cezanın verilmesi muhalif üyelerin tüm baskılara rağmen dik durarak verdikleri mücadele sayesinde olmuştur. Ceza, RTÜK yasasının 8. maddesinde şu hüküm çerçevesinde verilmişti;

(Değişik : 25/4/2013-6462/1.md.) ‘’Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasî ve felsefî düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınlar,’’

Yozlaşma sadece akılda ve vicdanda değil, adalet kavramında da yaşanmıştır. 2010 Anayasa Referandumunda tüm kamu hizmeti yayıncılığı kuralları hiçe sayarak iktidar yanlısı yayıncılık yapmıştır. TRT’nin seçim ve referandum yayınlarındaki yanlı tutumu, RTÜK raporlarında yerini alırken, YSK, TRT’ye defalarca ceza verdi. AKP; TRT’yi YSK cezalarından kurtarmak için seçim öncesinde yasa değişikliği yaptı ve YSK’nın ceza verme yetkisini kaldırdı. TRT’nin adaletsiz yayıncılık anlayışını görmek için şu iki örneğe bakmak bile yeterli olacaktır;

1 Ekim-25 Ekim 2015 tarihleri arasında TRT’nin 25 günlük canlı yayın tablosu:

Recep Tayyip Erdoğan: 29 saat

AKP: 30 saat

CHP: 5 saat

MHP: 1 saat 10 dk.

HDP: 18 dk

 

1-13 Mart 2019 Mart tarihleri arasında TRT 1 Ana Haber bültenlerinde:

AKP 49 dk.                                               İyi Parti 5 dk.

CHP 34 dk.                                                     DSP 3 dk.

MHP 10 dk.                                                   HDP 0 dk.

Artık, 1975 yılında TRT Ankara Radyosu tarafından açılan spikerlik sınavına girip kazanamayan ve TRT’ye giremeyen R. Tayyip Erdoğan’ın, siyasi güçle zapturapt altına aldığı bir TRT’yle karşı karşıyayız. AKP iktidarında TRT’de 3 kez teşvik uygulamasına gidilerek deneyimli liyakat sahibi basın emekçileri emekli edilmiştir. Medya okulu olarak bilinen TRT’de bilgi ve deneyim kıyımını ‘legal’ bir şekilde uygulayan egemen zihniyet, sadece TRT’ye değil sesli ve görsel basına da darbe vuruyordu.

Bu dönemde her şey ‘legal’ de yapılmadı. KHK’ları (Kanun Hükmünde Kararname) fırsat bilen TRT yönetimi, tıpkı 12 Eylül faşizminde kurumdan sürülen ve “101’ler” olarak adlandırılan; 10 Kasım 1981 günü TRT’nin 101 çalışanının, yayıncılık görevinden hiçbir gerekçe gösterilmeden alakasız kurumlara gönderilmesi (veteriner, orman, ziraat, toprak ve su müdürlüğü) gibi, 222 kişiyi İFP (İstihdam Fazlası Personel) olarak başka kurumlara sürgün etti. Tarih her anlamıyla tekerrür ediyordu. 1402 sayılı Faşist 12 Eylül Yasası uyarınca kamuda başlatılan “kıyım” ile aynı dönemde gerçekleştirilen “101’ler sürgünü” için dönemin TRT Genel Müdürü emekli General Macit Akman, gazetecilerle sohbetinde kararın, “tepeden gelen bir emir” olduğunu “Vallahi, hiçbirini tanımam ben. Emir veren Başbakan Bülend Ulusu ‘dur. Biz de uyguladık” sözleriyle anlatmıştı. AKP’nin 222 kişiyi sürgün ettiği gibi… Kamuoyuyla dalga geçer gibi ‘ihtiyaç fazlası personeli gönderiyoruz’ denilirken, yine KHK’lardan güç alınarak yaklaşık 2000 kişi, ÖHHT (Özel Hukuk Hükümlerine Tabi Personel) olarak işe alınıyordu. ‘Yeni istihdam modeli’ olarak benimsenen ÖHTT’yle, özlük hakları yok denilecek kadar az, sömürüye uygun bir düzen – çalışanın kendi maaşını söylemesi bile iş akitlerinin fesih nedenleri arasında sayılmakta – getirildi. Kadrolaşmada hiçbir fırsatı kaçırmayan AKP iktidarı, bu dönemde emekli olanlarla sürgüne yolladıklarının toplamından fazla personel alımına gitti.

Sürgünlere karşı AKP yönetimine boyun eğmeyip hukuk savaşına giren TRT emekçileri, 703 nolu KHK’ya karşı büyük bir zafer kazanarak işlerine geri dönebildi. Tıpkı 101’lerin kazanımla sonuçlanıp iade-i itibarla döndüğü gibi. Tarih basın emekçileri için de tekerrür etmiş, işlerine aşlarına, en önemlisi halkın TRT’sine sahip çıkılmıştı.

Siyasi kadrolaşmanın, yüksek maliyetli dış yapımların ve Hitler dönemini hatırlatan siyasi propaganda diline ilişkin eleştirilerimizi saklı tutmakla birlikte TRT bünyesinde çalışan ve hala “Halkın TRT’si” mücadelesini veren meslektaşlarımızı unutmamalıyız. Katılımcı, denetlenebilir, özerk, tarafsız ve bağımsız editöryal dile sahip yayın anlayışı ve özlemi için… Her türlü baskıya ve ötekileştirmelere rağmen ne mutlu ki hala TRT içinde direngenliğini koruyan meslektaşlarımız var. Onların önderliğinde özlemini kurduğumuz TRT’yi çok hızlı bir şekilde yeniden inşa etme bilincinde olmalıyız.

Başta da belirttiğimiz gibi TRT, BBC modeli temel alınarak kurulmuştur. Ancak bugün TRT’yi BBC yapımları ile karşılaştırmak TRT’ye haksızlık olur. BBC’nin gerek bütçesi gerekse çalışan sayısı TRT’nin çok üstündedir. Ancak bu iki kurumu yayıncılık ahlakı, denetlenebilir şeffaf mali bilançolar ve kamu hizmeti yayıncılığı açısından karşılaştırabiliriz. Bugün siz dahi BBC’nin internet sitesine girdiğinizde yöneticilerin bile yaptığı her kuruş harcamayı kalem kalem görebiliyorsunuz…  ( https://www.bbc.com/aboutthebbc/whoweare/tony-hall )

2018 sonrası KHK’larla; Kamu İhale Kanunundan muaf tutulan – Şirket kurma ortak olma yetkisi verilen – Denetimi zorlaştırılan – Yönetim seçimi direkt ‘saray’a bağlanan – Yönetim kurulunu pasifleştiren – Her türlü art niyete açık paravan şirket olma yolu açılan, ama hala halk tarafından finanse edilen, zora girdiğinde ‘Kamu Hizmeti Yayıncılığı’ söylemine sığınan TRT… Basiretsiz yöneticiler ile tartıştırılan, yayıncılık anlayışı(!) ile yurttaş gözünde ‘yandaşlık’ konusunda basamak atlayan TRT’ye sırtımızı dönüp terk mi edeceğiz?

Nasıl şu an kartelleşmiş basında gazetecilik etik değerleri ayaklar altına alınmasına karşın meslek değerlerini savunma ruhumuz hiç zarar görmemiş, tam aksine inatla umutla bir savaşım veriyor isek, TRT’nin Kamu Hizmeti Yayıncılığına olan inancımız da aynı olmalı. Devletin değil halkın… Ticari sır değil şeffaf denetlenebilir… Tüketen değil Üreten… Eğreti yayın değil öğretici yayın yapan… Sözde değil hakikatte Özerk Demokratik Katılımcı bir TRT istemeliyiz… Aksi takdirde SEKA gibi Telekom gibi Şeker fabrikaları gibi arkamızı döndüğümüz her şey bu sistemin talan edeceği yer olacaktır…

‘Uykudan Önce’ programında Adile Teyzemiz bize masallar anlatırdı… Küçüktük dinlerken uyurduk. Ama unutmamak lazım masallar küçükleri uyutmak için büyükleri uyandırmak için anlatılır…

Ne dersiniz?

Artık uyanmanın ve bizim olan değerlere sahip çıkmanın zamanı geldi de geçmiyor mu?

ÇAĞDAŞ DERGİ_3. SAYI‘yı indirmek için tıklayın

 

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...