Örgüt bolluğu içinde örgütsüzlük | Çağdaş Dergi 2

FARUK EREN | DİSK Basın İş Başkanı/Gazeteci

Gazetecilik, Türkiye’de son 10 yılda doğrudan iktidar baskısı altında olan mesleklerin başında geliyor. Tutuklanma dahil yargı aracılığıyla baskı altında tutulma, tehdit, doğrudan şiddet, iktidara biat etmeyen yayın organlarına BİK, RTÜK gibi çeşitli enstrümanlarla baskı, işsizlik, sansür, oto sansür, güvencesizlik… Liste uzar gider.

Bu kadar baskı altında olan bir mesleğin örgütsüzlüğü bu yazının konusu. Örgütten söz ederken sadece sendikalardan söz etmiyorum. Ama başta sendikalaşma var. En önemli örgütlenme alanı o çünkü. Bu örgütsüzlüğün birçok nedeni var. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

SENDİKALAŞMA ORANI

Resmi verilere göre (2020) Türkiye’de sigortalı işçi sayısı 13 milyon 856 bin 801, sendikalı işçi sayısı ise 1 milyon 917 bin 893. Yani resmi verilere göre sendikalaşma oranı yüzde 13,8. Bunlar tabii ki resmi rakamlar. Sendikalı işçiler arasında toplu sözleşmeden yararlananların oranı çok daha düşük. Buna bir kayıt dışı çalışanları eklediğinizde sendikalaşma oranı çok daha düşük.[i]

Rakamlar yorar, ama gerçeği de anlatır. Resmi rakamlara göre yaklaşık 1 milyon 900 bin işçi sendikalı. Kayıt dışı işçiler ve toplu sözleşme yapamayanlar eklendiğinde bu rakam çok daha aşağı düşecek. Durumun acıklı halini anlatmak için hep şu örneği veririm:

1980’de Türkiye nüfusu şimdikinin yarısından daha azdı. Nüfusun büyük bölümü kırlarda yaşıyordu. Yani kent nüfusu, dolayısıyla işçi sınıfının sayısı daha azdı. Ama sendikalı işçilerin sayısı, neredeyse bugün sendikalı olan işçiler kadardı! Birçok nedeni var bugünle alakalı lakin konuyu dağıtır.

ÖRGÜTSÜZ ÖRGÜTLENME

Basın emekçileri arasında sendikalaşma oranı, genel sendikalaşma oranıyla “aşağı yukarı” aynı. Bunun hem yaşadığımız süreç hem de gazetecilerin kötü tercihlerinden kaynaklandığına inanıyorum. Tabii bizlerin, yani sendikaların hatalarını da bir kenara yazmak gerekiyor.

Aslında gazeteciler, örgütlenme ve mücadele açısından kötü olmayan bir deneyime sahip. Ancak örgütlerin, gazetecilerin mücadelelerinden daha geri bir pozisyonda durması zaman zaman örgütlenmenin dışında arayışlara neden oldu. Bunun en önemlilerinden biri 90’ların sonunda İstanbul’da oluşan Gazeteciler Meclisi. Yüzlerce gazetecinin katıldığı toplantılar, eylemler gazeteci örgütlerinden bağımsız düzenlendi.

Daha sonra da gazeteci örgütlerinden bağımsız kampanya grupları oluşturuldu ve bunların etkileri örgütlerden çok daha fazla oldu. Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanmasının ardından oluşan ANGA (Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları) tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için kampanya yürüttü ve İstiklal Caddesi ile Kadıköy’de büyük yürüyüşler düzenledi. Cumhuriyet tutuklamaları sırasında kurulan Dışarıdaki Gazeteciler inisiyatifi (içinde DİSK Basın İş de kurumsal olarak yer alıyordu), davanın izlenmesi, adliye önünde eylemler, yurt içinde ve yurt dışında davaya ilgi konusunda etkili kampanyalar düzenledi.

Yine Haberin Var Mı inisiyatifi gibi kampanya grupları basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılara karşı önemli işler, çağrılar yaptı.

Peki bu kadar dinamik bir yapıya sahip gruplar neden gazeteci örgütlerinin dışında hareket etti? Bence bunun nedeni hem tarihsel hem bugüne özgü, hem de mesleğin yapısından kaynaklı.

SENDİKASIZLAŞTIRMA OPERASYONLARI

İlk kırılmalardan biri 1990’ların başında yaşandı. Milliyet’teki toplu sözleşmesi sırasında yaşanan olumsuzluklar, TGS’nin İstanbul Şubesi yönetiminin Genel Merkez’e tepki gösterip istifa etmesine neden oldu. Bu istifalar sendikanın prestijini sarstı. Aynı anda Doğan Grubunda büyük bir sendikasızlaşma kampanyası başlatıldı. Milliyet’te çalışan gazeteciler sendikadan istifaya zorlandı. Acı olan bu sendikasızlaştırma sürecine gazete yöneticilerinin destek vermesi ya da sessiz kalmasıydı.

Medyadaki iki büyük tekel olan Doğan ve Bilgin grupları, iş sendikaya gelince aralarındaki rekabeti bir yana bırakıp iş birliğine girdi. Bu aslında ana akım medyanın sendikasızlaşması demekti. Gazeteciler ise ya patronların verdiği sözlere kandı (sendikanın verdiğinden daha fazlasını veririz gibi) ya da çeşitli bahanelerle örgütlerine sahip çıkmadı.

Sendikalaşmaya bir büyük darbe de AKP iktidarı döneminde geldi. Artık Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın en güçlü olduğu yer Anadolu Ajansı’ydı. Doğrudan iktidar müdahalesi ile önce sendikasızlaştırma başlatıldı. Ardından yeni kurulan iktidar yanlısı sendikaya yönlendirildi ajans çalışanları.

Gazetecilerin büyük bölümünün kendini diğer çalışanlardan farklı görmesi de sendikalaşma önündeki engellerden biri. Oysa gazetecileri ilgilendiren iş kanununda gazeteci “işçi” olarak da tanımlanır.

AKP iktidarıyla birlikte medyada farklı bir tekelleşme yaşandı. İktidar tekeli medyanın yüzde 95’ine yakınını ya doğrudan ele geçirdi ya da kendisine biat etmesini sağladı. Böylelikle iktidar propagandası yapan, muhalefete veya iktidara karşı çıkan her kurum ve kişiye çamur, iftira atan bir medya oluştu. AKP’nin sendikalaşmaya, çalışanların haklarına (hatta tüm haklara) karşı alerjisi biliniyor. Bu medyada sendikalaşmak çok güç. Bunun son örneği Hürriyet’te yaşandı. Sendika üyesi olan meslektaşlarımız gerekçesiz işten atıldı.

ÜÇ SENDİKA ÖRGÜTLENMEYE ÇALIŞIYOR

Gazeteci sendikaları işte böyle bir ortamda örgütlenmeye çalışıyor. Şu anda gazetecilerin örgütlenebildiği üç sendika var. En eskisi bizim de geçmişte üye olduğumuz Türkiye Gazeteciler Sendikası (Türk-İş’e bağlı), ağırlıklı olarak Anadolu Ajansı’nda örgütlü olan Medya-İş ve DİSK Basın-İş.

Bizim hikayemiz şöyle başladı: 2012 yılında bir grup gazeteci ve dostumuzla iktidarın gazeteciler üzerine baskısının daha da şiddetlenerek artacağını, mücadeleci bir gazeteci örgütü kurmamız gerektiğini konuşmaya başladık. Hatta bu arayışlar içinde TMMOB İstanbul Şubesi’nde 30’a yakın gazetecinin katılımıyla “yeni bir sendika kurabilir miyiz”i tartıştık.

Bu süreçte Çalışma Bakanlığı, İş Kolları Yönetmeliği’ni değiştirdi. AB uyum yasaları çerçevesinde yapılan bu değişikliğe göre gazeteciler, matbaa işçileri, yayınevi çalışanları aynı sendikada örgütlenebilecekti. DİSK’ten bize Basın İş sendikasında örgütlenme çağrısı geldi. Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde görkemli bir tarihe sahip olan DİSK’ten gelen bu çağrı hepimizi heyecanlandırdı. Basın İş, DİSK’in kurucu altı sendikasından biri ve sınıf mücadelesinde önemli bir yere sahip. DİSK Genel Merkezi’nde yaptığımız toplantılara ilgi büyüktü. Ve biz bir grup gazeteci DİSK Basın İş’te örgütlenmeye başladık.

Şu anda TGS ile Medya İş ülke barajını geçmiş durumda ve toplu sözleşme yetkisine sahip. DİSK Basın İş ise henüz yeterli sayıya ulaşamadı. Ancak yetkili değil, etkili sendika olma iddiamızı sürdürüyoruz. Düzenlediğimiz kampanyalar, basın ve ifade özgürlüğü alanında verdiğimiz mücadele, tutuklu, yargılanan ve zor durumdaki meslektaşlarımızla dayanışmamız herkesin malumu.

ÖRGÜT BOLLUĞU

Örgütsüzlükten yakınıyoruz ama yazının başlığında da yer aldığı gibi aslında gazeteciler tamamen örgütsüz değil. Gazeteciler derneklerde, cemiyetlerde örgütlüler. Bir anlamda örgüt bolluğu yaşanıyor. Bazı kentlerde, hatta taşrada birden fazla gazeteci örgütü var. Ama bunların büyük çoğunluğunun gazetecilerin sorunlarına, özlük haklarına ya da doğrudan işlerini yapabilmelerine yani basın ve ifade özgürlüğüne ne kadar katkısı olduğu tartışılır.

Evet örgütlü toplumdan yanayız. Örgüt enflasyonundan yakınmak çelişki gibi görünebilir. Ama durum öyle değil. Gazeteciler de ülkede yaratılan kamplaşmadan etkilendi. Bir nedeni bu. Yani bazı gazeteci örgütleri diğerleriyle asla yan yana gelmiyor, gelemiyor. Bize göre ilkeler gözetilmeli ve gerekirse yan yana gelmemeli de.

Bazı gazeteci “örgütleri”, kendilerinden olmayan gazetecilere baskı geldiğinde ölü taklidi yapıyor. Bazıları ise hep ölü taklidi yapıyor ya da zaten ölü. Örneğin Kürt meslektaşlarımızın başına gelenler karşısında sessizliğe bürünenlerin sayısı hayli fazla. Bu örgüt enflasyonunun bir başka nedeni de güç odaklarıyla girilen çıkar ilişkileri. Bir başka neden de iştah kabartan ve adaletsiz dağıtılan (belki de kime verileceği belli olan) AB fonları.

YENİ MEDYA

İktidarın kurduğu medya düzenine karşı AKP öncesi kurulan ve iktidara biat etmeyen birçok bağımsız medya organı mevcut. Ülkede demokrasinin kalitesi yükseldiğinde bu alternatif medya organlarının bir kısmı – o çok özlenen! – ana akım medyaya dönüşecek. Ya da yeni mecralar doğacak.

Var olan alternatif medya büyük ekonomik güçlükler içinde ve iktidar baskısı altında hayatta kalmaya çalışıyor. Ancak bu medyada (istisnalar olsa da) sendika, örgütlenme alerjisi var ne yazık ki. Eskinin hastalıklarını taşıyan bir medyanın, emek sömürüsü üzerine inşa edilen gazeteciliğin, gerçekten demokratik bir ülke yaratılmasında alacağı pay tartışılamaz bile. Böyle bir şey mümkün değil.

Klasik bir sözle bitireyim: Terzi söküğünü dikemez. Fabrikalarda veya başka mücadele alanlarında hak arayanların haberlerini yapanlar ya da bu haberlerin okuyucuya, izleyiciye ulaşması sürecinde çalışanlar kendi hakları için yeterli mücadeleyi veremiyor ne yazık ki. Biz bu duruma karşı çıkıyoruz ve o söküğü dikeceğimizi iddia ediyoruz.

Çağrımız tüm gazetecilere: Sendikalarda örgütlenin

[i] http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/Covid-19-G%C3%BCnlerinde-Sendikala%C5%9Fma-Ara%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1-Nisan-2020.pdf

 

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...