Özlük hakları erirken gazeteciler her zamankinden daha savunmasız | Çağdaş Dergi 2

NERMİN PINAR ERDOĞAN

Türkiye’de gazetecilik ile ilgili yazılacak herhangi bir yazı gazetecilerin açıkça maruz kaldığı siyasi baskı ve tehditle başlamak mecburiyetinde. Basın özgürlüğü karnesi, basın yayın kuruluşlarının siyasi mesafelenmeleri ve buna orantılı bir biçimde baskı ve sansürle ya da kayırma ile karşılaşmaları ilk bahsedilen konular. Mevzunun yakıcılığı söz konusu olduğunda anlamlı bir başlangıç.

Ancak mevcut baskı koşullarının yanı sıra, gazetecilerin mesleklerini icra etmelerini engelleyen temel sorunlardan da bahsetmek gerekiyor. Çünkü bu engel, gazetecilerin baskı koşullarına karşı kendilerini savunabilecek mekanizmaların da aşınmasına ve atıl kalmasına sebep oluyor ve, gazetecileri bu etkilere karşı daha da kırılgan hale getiriyor.

Türkiye’de şu anda gazeteciler işsizlik sorununun yanında, temel özlük haklarına ulaşamıyor, yıpratılan yasalar altında hakları eriyor, sigortasız, güvencesiz, prekarya koşullarda çalışmaya razı oluyor, kadük yasaların tanıdığı haklardan bile faydalanamıyor, denetim mekanizmalarının yoksunluğundan, meslek örgütlerinin hareket alanının kısıtlılığından dolayı örgütlenemiyor. Bunun yanında basın kartı, akreditasyon uygulamalarıyla gazetecilik faaliyetinin en temelini oluşturan haber kaynağına ulaşma hakları da ellerinden alınıyor.

Basın yayın iş kolu tanımı, internet medyası dahil gazetecilik faaliyeti yürüten pek çok kuruluşu kapsamıyor. Bu kurumlarda çalışan gazeteciler bu sebeple ilgili basın kanunlarına tabi sayılmıyor, kanunların getirdiği haklardan faydalanamıyor ve sendikalara üye olamıyorlar. İşkoluna dahil olan kuruluşlarda ise sigortasız çalıştırma, sigortaların eksik yatırılması ve ücretlerin zamanında ödenmemesi gibi uygulamalar yaygın. Basın iş koluna kayıtlı bir kuruluşta çalışan ve sigortası düzenli yatan şanslı azınlığa dâhil bir gazeteciyseniz de, yasaların yıpratılması sebebiyle haklarınız günden güne eriyor.

 

İşsizlik

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının istatistiklerine göre; Basın Yayın ve Gazetecilik iş kolunda kayıtlı çalışan sayısı 2015 yılında 97,365 iken bu sayı 2021 yılında 93,795’e düştü. Basın İlan Kurumunun (BİK) 2021 yılı istatistiklerine göre ise, Kurum’dan ilan alma hakkı olan, yani basın yayın kuruluşu olarak sayılan, 997 gazete bulunuyor. Bu gazetelerde toplam çalışan sayısı 6.869; bu çalışanların yarısından azı, 3.165’i basın kartı sahibi. 2020 yılında BİK’e bağlı yayın sayısı 642 iken asgari kadrolarda 7,593 kişi çalışıyordu.

Ne var ki, bu resmi rakamlar, gazetecilik faaliyeti yürüten meslektaşlarımızın yalnızca bir kısmını içeriyor. Bunun sebepleri arasında hem iş kolu tanımının dar kapsamlı olması, hem de çoğu gazetecinin kayıtsız çalıştırılması ve parça başı çalışma gibi atipik pratiklerin çok yaygın olması sayılabilir. İşkolları Yönetmeliği’nde tanımlanan basın iş kolu yalnızca gazete, haber ajansı, radyo ve televizyon çalışanlarını kapsıyor. Ancak günümüzde çok önemli bir basın faaliyeti olan internet gazeteciliği başta olmak üzere medya faaliyeti yürütmesine rağmen iş koluna dahil olmayan birçok işletme bulunuyor. Dolayısıyla, özellikle internet medyasında çoğu kuruluş ticaret iş kolu altında faaliyet gösteriyor. Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Sendikasının (TGS) rakamlarına göre, sektörde yüzde 40’a yakın kayıt dışı istihdam var ve tüm bu atipik çalışmalar düşünüldüğünde iş kolunda sayılmayan çalışan sayısı 30 bine ulaşıyor. İşsizlik oranı ise yüzde 30’u aşıyor.

İşsizlik konuşurken altı çizilmesi gereken bir başka konu da gazetelerin ekonomik sebeplerle kapanıyor olması. Bu durum özellikle yerel gazeteciler için çok büyük bir tehdide dönüşmüş durumda. Basın İlan Kurumunun ilan hakkı için gereken koşulları sağlamak da bir yükümlülük haline geldiğinden, kuruluşlar, iş kolunda bulunmamayı ya da ilan hakkı alabilmek için gazetecilik faaliyeti yürütmeyen kişileri kâğıt üstünde kayıtlı göstermeyi tercih edebiliyorlar. Yalnızca 2019 yılı içinde yerel gazetelerde 600’e yakın gazetecinin işsiz kaldığını görüyoruz. Kayıtsız ve atipik çalışan gazeteciler düşünüldüğünde ise bu sayı daha da artıyor. Yerel gazeteler ekonomik zorluklarla mücadele edebilmek için birleşme yoluna gittiklerindeyse birleşmeler gazetecilere işsizlik olarak geri dönüyor. Kısacası, özellikle yerel gazeteciler için en büyük sorun, gazetecilik faaliyetlerini devam ettirebilecekleri ekonomik koşullardan yoksun olmaları.

 

Özlük haklarının yasal güvencelerin yoksunluğu

Gazeteciler basın iş kolunda bulunan bir işyerinde veya basın sigortası altında çalışmadıkları sürece 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun, 4857 sayılı İş Kanunu ve 6357 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile gelen haklarından da yararlanamıyor.

Birçok gazeteci, çalıştıkları işyerleri tarafından aldıkları ücretten farklı bir maaş miktarı ile sosyal sigortalar sistemine kayıtlı gösteriliyor, cüzi miktarla elden ödeme yoluyla istihdam ediliyor, deneme süresi adı altında uzun süre sigortasız çalıştırılıyor ve gazetecilik yapsalar dahi iş kolu dışındaki bir iş kolunda sigortalanıyor. Üstelik fazla mesaileri işlenmiyor ve iş sağlığı ve güvenliğini göz ardı eden koşullarda çalıştırılıyorlar.

Bu konuda gazetecilerin haklarını koruması beklenen denetim mekanizmaları ise atıl kalıyor. Gazeteciler, işsizlik korkusu, denetim mekanizmalarına güvensizlik veya siyasi baskı görme endişesi ile mevcut koşullarda çalışmaya devam ediyor ve denetim mekanizmalarına başvurmaktan çekiniyor. İşkolu değişikliği yapılabilmesi için yeterli bir mekanizma da kurumsal ve pratik olarak inşa edilmiş değil.

Basın kuruluşunda, basın sigortası altında çalışanların hakları yasalar çerçevesinde korunmasına rağmen uygulamada bu yasal çerçevenin de işlerliği aşınmış halde. Bir yandan Anayasal haklar deregüle edilirken, diğer yandan da yasada değişikliklere gidilmesi söz konusu.

Özellikle, son dönemde basın yayın iş kolunda çalışanların 5953 sayılı Kanun çerçevesinde sahip oldukları özlük hakları Anayasa Mahkemesi kararlarınca kısıtlanıyor bu durum da mevcut hak kayıplarına ek kayıplara yol açıyor.

Bu gelişmelerden anlaşılacağı üzere, gazetecilerin var olan özlük hakları giderek daha fazla yıprandığı halde bu hakları koruyabilecek ve denetleyebilecek mekanizmaların zayıflığı sebebiyle kayıplara karşı da durulamıyor.

 

Sendikal hakların önündeki engeller

Yukarıda bahsettiğimiz iş kolu tanımı ve atipik çalışmanın en önemli sonuçlarından biri sendika hakları önünde engel oluşturmaları. Sendikalar basın iş koluna dahil olmayan kuruluşlarda çalışma yürütseler bile, gazeteciler basın iş koluna dahil olmayan bir işletmede çalıştıkları ve basın sigortası ile sigortalanmadıkları sürece ilgili sendikalarda örgütlenemiyor ve bu sendikaların sağlayacağı haklardan faydalanamıyor. Hali hazırda sendikalarda örgütlenme sayısı da epey düşük. Türkiye’de Basın Yayın ve Gazetecilik iş kolunda toplam beş sendika mevcut: TÜRK-İŞ’e bağlı BASIN-İŞ (Türkiye Basın, Yayın, Gazetecilik, Grafik Tasarım, Baskı ve Ambalaj Sanayi İşçileri Sendikası) ve TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası); HAK-İŞ’e bağlı MEDYA-İŞ (Medya İşçileri Sendikası), DİSK’e bağlı BASIN-İŞ (Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası) ve LİDER MEDYA-SEN (Basın Yayın Gazetecilik Matbaa Baskı Ve Ambalaj İşçileri Sendikası).

Ancak, 2021 İş Kolu İstatistiklerine göre, bu iş kolunda kayıtlı çalışan sayısı 93.795 iken, sendikalı çalışan sayısı 7.856 ile tüm iş kolunun %8’ine tekabül ediyor.

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu gereğince, bir sendikaya üye olabilmek için söz konusu Kanun hükümlerine göre işçi olmak gerekiyor. Fakat üyelik için gereken bu sürekli çalışma zorunluluğu, serbest/freelance çalışan gazeteciler için sendika üyeliğini imkansız hale getiriyor. Bu şekilde çalışan gazeteciler ancak meslek örgütlerine veya cemiyetlere üye olabiliyor.

Diğer yandan, sendika üyelik işleminin e-devlet üzerinden yapılması bir kolaylık sağlasa da, kayıtlı olmak için paylaşılan kişisel verilerin Bakanlığın bilgi havuzunda toplanması işçi aleyhine durumlara yol açabiliyor. Zira sızdırılması halinde bu bilgilerin işveren tarafından sendikalaşma faaliyetlerini engelleyecek şekilde kullanılması mümkün.

Aynı Yasa’nın 41. maddesi gereğince, sendikaların Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisine sahip olmaları için, “Kurulu bulunduğu iş kolunda çalışan işçilerin en az yüzde birinin üyesi bulunması” şartı var. Bu sebeple beş sendikadan ancak üçü toplu iş sözleşmesi imzalama yetkisine sahip. DİSK BASIN-İŞ’e kayıtlı çalışanlar ise, sendika üyelerinin sahip olduğu sendikal güvencelerden ve sendika üyesi olmanın getireceği toplu iş sözleşmesi koşulları ile bunun getireceği ekonomik ve sosyal faydalardan yararlanamıyor.

Ayrıca, yukarıda belirtilen madde, sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilme hakkını kullanabilmesi için sendika üyelerinin toplam çalışan kişi sayısına oranını şart koşuyor. Buna göre, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi başvurusu yapabilmesi için tek bir işyerinde %50 +1, birden fazla işyerinde ise %40 örgütlenme oranına sahip olması gerekiyor. Türkiye’de basın iş kolunda faaliyet gösteren işyerlerinden sadece dokuzu bu koşulları sağlıyor. Bu dokuz işletmenin sekizinde TGS, geriye kalan tek işletme olan Anadolu Ajansı’nda ise 2012 yılında HAK-İŞ bünyesinde kurulan MEDYA-İŞ yetkili durumda.

Ulusal düzeyde faaliyet gösteren işletmelerde hal böyleyken, yerel gazetecilik için sendikal ve profesyonel haklardan faydalanmak, sendikaların Türkiye genelinde örgütlenme pratiklerinin yetersiz olması ve yerelde kayıtsız çalışma pratiklerinin yaygınlığı sebebiyle daha da zor.

 

Basın Kartı

Gazetecilerin mesleklerini icra etmelerinde karşılaştıkları en önemli sorunlardan birisi resmi kurum ve kuruluşların akreditasyon uygulaması ve gazetecilik faaliyetlerini kısıtlaması.

Bir gazetecinin basın iş kolunda aktif olarak çalıştığını belgeleyen Sarı Basın Kartı, gazetecinin basın çalışanı olarak kimliğini teyit etme işlevinin dışında, haber yapma sürecinde çeşitli kaynaklara ulaşmayı kolaylaştırması açısından da basın çalışanlarının işlerini serbestçe yapmaları için hayati önem arz ediyor.

Bu kart, 2018’de yürürlüğe giren anayasa değişikliğinden önce Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Başkanlığı bünyesindeki Basın Kartı Komisyonu tarafından verilmekteydi. Bu komisyon, 15 üyeden oluşmaktaydı ve üyeler, komisyonda temsil edecekleri dernek ve kuruluşlar tarafından seçiliyordu. Kartın verilmesi için gerekli şartlar, Sarı Basın Kartı Yönetmeliği’nde belirtilmekteydi.

2018 Anayasa Değişikliği ile Basın Yayın Enformasyon Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (CİB) adını aldı ve Basın Kartı Komisyonunun üye sayısı 9’a düşürüldü. Bu üyelerin ikisi CİB temsilcisi olmak üzere, biri süreli basın kartı sahiplerini, biri basın kartı sahiplerini, biri sendikaları, üçü de meslek örgütlerini temsilen Cumhurbaşkanlığınca atanacak şekilde düzenlendi. Son belirlenen komisyonda, 9 üyenin 4’ünün ATV, Star, Sabah gibi sahiplik yapısı itibariyle AKP’ye yakın kuruluş çalışanı veya yöneticisi olması, 2’sinin devlet ile yapısal bağlılık ilişkisi bulunan TRT ve Anadolu Ajansı üyesi ve yöneticisi olması, birinin ise AKP belediye meclisi ve eski milletvekili adayı olması, komisyonun bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanamadığına işaret ediyor. Ayrıca, yeni düzenlemeyle bağımsız meslek örgütleri komisyonda yer alamıyor ve böylelikle, meslek örgütlerinin karar alma süreçlerindeki katılımı engellemiş oluyor.

Basın Kartı Komisyonunun yapısı sonucu siyasi iktidara yakın bir hal alması, her türlü otorite etkisinden bağımsız hareket edebilmesi gereken bir meslek alanı olan gazeteciliğin mesleki tanımının siyasi iktidarca belirlenmesi ve ayrımcı uygulamaların önünün açılması anlamına gelir. Ayrıca, Basın Kartı Komisyonunda ve ilgili yasa değişikliklerinin yapımında meslek örgütlerinin ve sendikaların dışlanması, gazetecilik faaliyetinin tanımlanması ve hesap verilebilirliğini de siyasi iktidarın etkisi altında bırakıyor. Bu sebeple meslek örgütleri ve gazeteciler basın kartının ve gazetecilik meslek ilkelerinin bağımsız meslek örgütleri tarafından verilmesi gerektiğini savunuyor.

2018 yılında yeni üyelerin seçiminden sonra uzun bir süre toplanmayan Basın Kartı Kurulu, gizli bir oturumla 2019 yılında toplanmış ve toplantının ardından Sarı Basın Kartı’nın yerine Turkuaz Basın Kartı verileceğini, tüm gazetecilerin yeni basın kartına başvurması gerektiğini belirtti. Yenileme için başvuru yapan aralarında sürekli basın kartı sahiplerinin de olduğu ‘çok sayıda’ gazetecinin (net rakam konusunda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının gerekli bilgilendirmeyi yapmamasından kaynaklı ‘çok sayıda’ ibaresi kullanılmıştır) basın kartı yenilenmedi.

Diğer yandan, basın kartı sahibi olabilmek için 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunu kapsamında çalışıyor olmak gerektiğinden ve daha önce bahsettiğimiz kayıt dışı istihdam, serbest gazetecilik ve meslek iş kolunun internet gazeteciliğini kapsamaması gibi sebeplerden ötürü aktif olarak gazetecilik yapan pek çok gazeteci basın kartına başvuru hakkından bile mahrum halde.

Basın kartına sahip olmamak, yalnızca gazetecilerin pek çok resmi kurum ve toplantıya erişimini engellemekle kalmıyor, aynı zamanda haber kaynağına ulaşmayı da kısıtlıyor. Öyle ki, artık her türlü toplumsal olayda rutin bir hale gelen basın kartı sorgulaması yüzünden sarı basın kartı olmayan gazeteciler, gösteri ve eylemlerde kolluk kuvvetlerinin ayrımcı yaklaşımlarına maruz kalıyorlar.

Basın kartının yanında kamu kurum ve kuruluşlarının kendi akreditasyon uygulamaları da söz konusu. Bazı kurumların toplantı ve basın açıklamaları için özel izin ve özel kart gerektiğinden, gazetecilerin haber alma hakkı ciddi bir şekilde kısıtlanmış oluyor. Birçok gazetecinin resmi kurumlara ulaşımı keyfi uygulamalarla engelleniyor ve siyasi iktidara yakın olmayan medya kuruluşları ile gazeteciler akreditasyon alamıyor. Bu sebeple, başı iş kolunda basın kartının verileceği kişilerde aranacak şartları içeren temel ilkelerin yeniden belirlenmesi ve basın meslek örgütlerinin bu sürece aktif katılımı hayati önem taşıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de üzerindeki siyasi etki sebebiyle propagandadan ayırt edilemeyen medya faaliyeti altında çalışan gazeteciler, yaşam haklarına ve özgürlüklerine yönelen açık tehdidin yanında en temel özlük haklarından mahrum şekilde çalışıyor.

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...