İpten Nasıl Adam Aldık?..

Cumhuriyet, Mustafa ekmekçi – 9 Şubat 1993

ANKARA NOTLARI / MUSTAFA EKMEKÇİ

İpten Nasıl Adam Aldık?..

Çok uzaklardan, Avustralya’dan dönünce, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya gittim. Cumhuriyet’ten Yılmaz Gümüşbaş ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Yazmanı Metin Aksoy, birlikteydik. Uğur’un öldürüldüğü yerde, iki hafta geçmesine karşın, kalabalıklar yine vardı. İçeri girince Hinthorozu Erdal Bey’le, Onur Kumbaracıbaşı’nın eşleriyle birlikte, oturduklarını gördük. Biz gelince onlar çok oturmadılar, kalktılar. Erdal Bey:

– Hoş geldin, görüşelim! dedi.

Güldal Mumcu’ya, bana Mumcu’yu anmak için verilen camdan yapılmış kırmızı bir karanfili sundum. Melbourne’de “Nazım Hikmet, Uğur Mumcu Toplantısı”ndan sonra, Fadime-Nebi Yılmaz çifti getirip vermişti. “Bunu Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya götüreceğim” dedim. Güldal, onu yine camdan bir vazoya koydu. Güldal’ı çok dayanıklı, soğukkanlı buldum. Dirençliydi.

Türkiye’ye döneli beri, izlenimlerim şöyle:

Uğur Mumcu’nun kimi gazetelerde gördüğüm, koruma istemediği, korumaları geri çevirdiği biçimindeki haberler yanlıştı. Hiç öyle bir şey olmamıştı. Daha doğrusu, Uğur korunmamıştı; cebindeki tabancasıyla baş-başa bırakılmıştı; koruması gerekenler bile uslarınca yol göstermekle, eleştirmekle yetinmişlerdi:

– Arabanıza neden garaj yaptırmadınız? Neden “alarm” taktırmadınız?

Peki, ey koruması gerekenler, sizin işiniz ne? Humeyni’nin “”ölüm fermanı” imzaladığı, Salman Rüşdü’yü yıllardır İngiltere nasıl koruyor?

Söz aramızda, Hinthorozu Erdal Bey bile, kendi korumalarının araba içinde ya da kulübede uyuduklarını saptamış iyi mi?

Polis kadrosu içinde, “dinli”lere bir şey demiyorum, “dinci”lerin sayısı ne kadardı? Yani tarikata girmişlerin, şeriatçıların sayısı?

***

Uğur’un ardından özer Derbil öldü. Amerika’dan getirilip kaldırıldı İstanbul’da cenazesi. Çok sigara içerdi, bronşiti vardı. Uğur’u o da çok severdi. Bronşitine baktırırken, yüreği durmuş, ölmüş. Uğur’un ölüm haberi daha sonra gelmiş ama; konsolos gelip söylemiş. Sevda Derbil’i arayıp başsağlığı diledim.

Özer Bey’le dostluğumuz çok eskilere varır. 12 Martlar’da Attila Karaosmanoğlu, Özer Derbil, Atila Sav, Refet Erim, bir aradaydılar. Bir ayakları eski plancı arkadaşlarında Osman Nuri Torun’la, Necat Erder’de miydi? O yıllar, Milliyet’te, sonraları Türk Haberler Ajansı’nda çalışıyorum. Mümtaz Soysal, Behice Boran, Sadun Aren, Turgut Kazan, İlhami Soysal, Bülent Nuri Esen içerde tutuklu 12 Mart’ın civcivli günleri. Yıldırım Bölge’ye, sonra Mamak’’a görüşe gidiyorum. Attila Karaosmanoğlu şöyle dedi:

– Mümtaz Soysal’a selamlarımızı söyle, bir isteği var mı sor.

Selamı Mümtaz’a ilettim. Görüşemiyoruz da yazışıyoruz. Mümtaz, şu karşılığı verdi:

– İstifa etsinler!

Nihat Erim, başbakan. Attila başbakan yardımcısı, Özer Derbil, dış ticaret bakanı; olup biteni, Mümtaz’ın önerisini anlattım. “İstifa etmek çözüm mü” diye tartışıldı, Karaosmanoğlu’nun evinde. Sonra 11 bakanın, bakan arabalarıyla, “içerdekiler”i ziyaret etmesine karar verildi. Gidecekler, gürültü de kopacak! Hiçbir şey yazmıyorum, olay gerçekleşince yazacağım…

On bir bakan evlerinde, belli saatte makam şoförlerinin gelip kendilerini almasını bekliyorlar. Beklenen saatte şoförler gelmiyor. Bakanların telefonları da kesik, birbirleriyle de haberleşemiyorlar. Bir iki saat geçtikten sonra, bakanların telefonları çalışmaya başlıyor. Arayan telefon arızadaki bayandır:

– Efendim, telefonunuz düzeldi mi? Arızalı olduğu bildirilmiş de!

Cezaevini ziyaret böylece suya düşüyor. Olayı MİT haber almış. Başbakan Nihat Erim’i uyarmıştır. Telefonlar kesilmiş, arabalar gönderilmemiştir. Nihat Erim bu bakanları toplar, yapmayı düşündüklerinin doğru olmadığını söyler…

Çok geçmeden 11 bakan istifa edecektir. Bu, bugüne dek yazmadığım bir olaydı, işin içyüzünü Özer Bey anlatmıştı.

Adnan Kahveci’yle, 12 Eylül’ün uzantısı günlerde, o başbakanlık başdanışmanıyken telefonlaşır, konuşurduk. Pasaport alamayanlara pasaport sağlar, haksızlıkları önlemeye çalışırdık.

İran uyruklu, Türkiye’de öğrenim gören İran Azerbaycanı’ndan bir genç, Ege illerinden birinde okurken, “solcu” olduğu gerekçesiyle, İran sınırından sınırdışı edilmek istenir. Gencin bir özelliği de Humeyni düzenine karşı oluşu. Çocuğu tanımıyorum, ama yapılmak istenenin yanlışlığını görüyorum. Genç, gecenin bir yarısı Ege illerinden “D”den polis arabasıyla yola çıkarılmış, Konya üzerinden Ağrı’ya götürülüyor. Haber verdiler; Ağrı’da İran polisine teslim edilecek, yani ipe gidecek!

Geceyarısı saat 02.00! Adnan Kahveci’yi evinden aradım, olayı anlattım:

– Bunu nasıl yaparlar? dedim. Humeyni karşıtı kişi, İran sınırından sınırdışı edilir mi?

– Dur, dedi, bana adını ver. Benden yanıt bekle!

Çocuğu, Ağrı’ya varmadan Erzurum’dan geri çevirdi.

Ankara’ya, benim yanıma geldi. Şimdi, İskandinav ülkelerinde yaşıyor. Bir bakıma “ipten” adam almıştık. Kahveci:

– Bunu şimdi yazma! demişti. Yıllarca yazmadım.

TBMM önündeki törende, Ferda Güley’le birlikte yürüdük. Ferda Güley, Kahveciye hiç tanışmamıştı.

CEVAP VER

yorumunuzu yazabilirsiniz
Lütfen isminizi girin

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...