Gazeteci, savaşta çocukları ölecek halka karşı sorumludur | Çağdaş Dergi 1

Gazeteci halktan yana, halkın yararına hakikatin peşindedir. Hakikate ulaşmak, tarafsız olmak için de empati yetisine sahip olması çok kıymetlidir. Taraf tutmak onu ilke ve etikten uzaklaştırır.

Son yıllarda TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) sınır ötesi operasyonlarını takip eden gazeteciler, sahadan haber aktarırken “ordumuz”, “sınır ötesi harekâtı başlattık”, “Mehmetçiğimiz Suriye/Irak sınırından ilerliyor” minvalinde militarist, barış gazeteciliğinden uzak ifadeleri daha sık kullanır oldular. Gazeteci; kamuoyuna bilgi aktaran kişi, ülkeyi yönetmiyor ya da bir kuvvet komutanı, ordu mensubu değil. Sarf ettiği her kelimeyi kuyumcu terazisi ile tartması, haberde/çatışmada taraf olmaması elzem. Gazeteci halktan yana, halkın yararına hakikatin peşindedir. Hakikate ulaşmak, tarafsız olmak için de empati yetisine sahip olması çok kıymetlidir. Taraf tutmak onu ilke ve etikten uzaklaştırır.

Gazetecilik ne değildir?

Merkez medyada sınır bölgesinden yapılan yayınlarda sıkça karşımıza şöyle sahneler çıkar: Muhabir sözü İstanbul’a bırakırken, “milli hassasiyetlerini” söze dökmeye girişir, ailelere selam yollanır, kimi zaman buna gözyaşları eşlik eder. İstanbul’daki merkez de bu hassasiyeti paylaşır, hatta seviyesini yükseltir. “Sizi sağ salim bekliyoruz” diye veda ederken, muhabir “Tarihi bir görev yaptığını, sınırdan haber aktarmaktan onur duyduğunu” dile getirir. İzleyiciyi duygulandırmaya yönelik bu teatral durumun gerçek gazetecilik ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Devlet, gazeteciliği araç olarak kullanır

Gazeteci habere nasıl yaklaşır? Haberle arasına nasıl mesafe koyar? Çatışmalı bölgelerde askeri görevlilerle nasıl iletişim kurar? Dezenformasyondan nasıl korunur? Hakikate nasıl ulaşır? Bu soruların her biri, uzun yanıtları içeriyor. Bizler gazeteciyiz. Devletlerin, gazetecilik faaliyetini bir araç olarak kullanmaya pek hevesli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Türkiye basın tarihinde sayısız örnekte gördük ki; iktidarlar, “milli olanı”, “millet düşmanlığını /vatan hainliğini” çıkarları doğrultusunda tarif edebiliyor. Her ne olursa olsun gazeteci, savaşta evlatları ölecek topluma karşı sorumludur. Bu yüzden, siyasetçilerin ihtirası veya kimi zaman askerlerin macera tutkusuyla savaş tamtamları çalmaya başladığında en başta gazetecilerin sorgulayıcı konumda olması gerekir.

Mühendis teknik yazar, gazeteci kamu kaynaklarını korur

Savunma sanayii, teknik bilgiye hâkimiyet ve derin araştırma isteyen bir alandır. Uluslararası ihale ile alınacak silahın/tankın/uçağın farklı özellikleri neler? Türkiye’nin hedefi nedir? Yeni silahın alınması, TSK’nın envanterine katılmasıyla terörle mücadelede yeni bir yöntem mi belirlenecek? Aynı teknik özelliklere sahip olmasına karşın neden A ülkesi değil de B ülkesi tercih ediliyor? İhale sürecinde yapılan politik, diplomatik pazarlıklarda masaya hangi konular gündeme geldi? Bu soruların yanıtlarının üçlü kontrol yöntemiyle öğrenilmesi savunma muhabirliğinin en temel ayaklarından biridir. Medyada tekelleşme, medya sahiplerinin de savunma sanayii alanında faaliyet göstermesi ve dolasıyla iktidara bağlı yapılan habercilik savunma muhabirliği alanını da ortadan kaldırdı.

Son dönemlerde savunma sanayiinde mühendislerin de kalem oynattıklarını görüyoruz. Mühendis teknik bilir, çalıştığı firmanın savunma sektörüne yönelik ürettiği cihaz, yan ürün, ana ürün makalenin konu başlıklarından biri olabilir ki nitekim bu konuda pek çok örneği görmek mümkün.

Gazeteci bağımsızdır hiçbir ülke, firma yararına haber yapmaz

Gazeteci kamu kaynaklarını koruma ilkesiyle ilkeli ve etik kurallar çerçevesinde halkın çıkarlarını koruyarak hakikatleri yazar. Gazeteci bağımsızdır, hiçbir ülke, firma, kişi yararına haber yapmaz. Ama mühendis, gazetecinin baktığı yönlere bakamaz. Gazetecilik refleksine, haber yapma sürecine hâkim değildir. Gazeteci ise örneğin insansız hava aracı ihalesine katılacak ülke ve firmaları bilir. Firmaların temsilcileriyle temas kurup, teknik bilgilerini alabilir. TSK’nın envanterinde olanların farkını karşılaştırır. İhale sürecini takip eder. İhale öncesinde uluslararası savunma firmaları askeri ve sivil kulis yapmış mı/kulisin içeriğinde bu kişilere haksız kazanç sağlama yönünde bir edimde bulunulmuş mu? Ayrıntılarına bakar. İhale sürecinde kuvvet komutanları, çocukları, çocuklarının eşleri ve arkadaşları şirket kurmuş mu? Kurduysa ve ihaleyi bu firmalar kazandıysa bu sürecin perde arkasına bakar. Bunlar gazeteciliktir ve savunma muhabirliğinin özüdür.

Savunma alanında kadın muhabir olmak

Biraz gerilere dönüp kısa bir parantez açacağım. 1990’lı yıllarda Sabah gazetesinde görev yaparken, gazete yönetimi savunma alanını bir kadın muhabirin takip etmesi kararı aldı ve beni görevlendirdi. Haberciliğin abartısız 7 gün 24 saat yapıldığı, TSK’nın tabiri caizce siyaset üstü olduğu günlerdi.

İğneyi kendimize batıralım. Demokrasilerde Genelkurmay siyasetle iç içe olmaz. Siyasi amaçlı demeç vermez, “basın sözcülüğü” aracılığıyla askeriyeyi ilgilendiren, ülke savunmasıyla ilgili konularda bilgi verir. Ama Genelkurmay yıllarca siyaset yaptı. Sorunun bir diğer tarafı şu ki gazeteciler de buna alet oldu. Genel yayın yönetmenleri, Ankara temsilcileri TSK’nın düzenlediği brifinglerde yerini aldı. Basın, askerin siyaset yapmasına ses çıkarmadıkça, kurumlar da durumdan vazife çıkarttı.

İhaledeki şeffaflık sorgulanmalı

Artık askerin siyaset yapma dönemi kapandı. Bu sürece nasıl gelindi, başlı başına bir yazı konusu. Askerin siyasetten çekilmeye başlamasıyla “savunma muhabirliği” de haber merkezlerini terk etti.

Savunma muhabirinin görevi, orduya bağlı kurum ve kuruluşları takip etmek, yurt içi ve dışı tatbikatları izlemek ve savunma sanayiindeki gelişmeler ile bu alanda yapılan ulusal ve uluslararası ihaleleri haberleştirmektir. Savunma sanayii habercilik deyimiyle “haber kaynayan” bir alandır. Savunma muhabiri alana hâkim olmak zorundadır. Asla şeffaf gerçekleştirilmeyen savunma ihalelerinin peşine düşüp kamuoyunu bilgilendirmek en önemli görevidir. Ülkeler arası siyasi gerginliklerde, sokakta ithal mallar boykot edilirken, rakip ülkelerin firmaları silah ihalesinden pay alabilmek için akbabalar gibi üşüşür. Ankara’nın lüks lokantaları, gözlerden uzak mekânlar savunma ihalelerinin kulislerine sahne olur. Kimi zaman askerlerin de karıştığı yolsuzluklar, devlet ve ordu bürokrasisine sunulan bedava tatiller… Hatta bir dönem Savunma Sanayii Müsteşarlığı yapan bürokratın, silah firmaları tarafından karşılanan balayı masrafları… Anlattıkça bitmeyecek, bir devlet düzeninde asla olmaması gereken şahsi kazanç sağlama çabaları… Araştırdıkça, kulis bilgilerin peşine düştükçe, derinlere indikçe çıkan gerçekler.

TSK, gazeteciyi “asker” olarak görür

Paranteze geri dönmek istiyorum. Gazetecilikte kadın erkek ayırımı olmaması gerekir, olduğunu biliyoruz elbette ama o da ayrı bir yazının konusu. Şimdi bir kadın savunma muhabiri olarak kendi deneyimlerimi aktarayım. Çalıştığım Sabah gazetesi yönetimi, prosedür gereği, Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Başkanlığına, TSK’yı kurum adına benim izleyeceğimi bildirdi. Akreditasyonumun çıkması biraz uzun sürdü. Kulis bilgilerden ‘yönetim kademesi’nin, ‘bir kadın muhabirin TSK’yı takip çok da istemediğini’ öğrendik. Buna karşın bir süre sonra akreditasyonum onaylandı ve sahada çalışmaya başladım.

Gazetecinin “paşam” diye hitap etmemesi bağımsızlığındandır

İlk ve daimi gözlemim, TSK mensuplarının gazetecileri birer “asker” olarak görüyor olmalarıydı. Şöyle ki; generallere, ordu komutanlarına “paşam” diye hitap edilmesi, TSK’nın düzenlediği basın toplantılarında komuta kademesi salona girerken muhabirlerin ayağa kalkması, “milli güvenlik”, “ulusal ve uluslararası tehditler” gibi derslerin verildiği Milli Güvenlik Akademisine katılıp sertifika almaları bekleniyordu. Bunları yerine getirmeyen gazetecinin ‘ulusal güvenlik sorunu’ olarak görüldüğünü söylemek abartı olmaz.

Genelkurmay Basın ve Enformasyon Daire Başkanı – o dönem albaydı- telefonla arayarak Milli Güvenlik Akademisine katılmamı istedi. Ben ve bazı arkadaşlarım bu isteği reddederken, gazetecinin sorumluluklarını ve bağımsız olması gerektiğini hatırlattık, gerekçelerimizi açıkladık. Dosyalarımızda isimlerimizin yanına “ulusal çıkarları gözetmeyen” gibi ifadeler eklendiği yıllar sonra karşımıza çıkacaktı. Gazeteci tarafsız ve bağımsızdır. Genelkurmay Başkanı ya da ordu komutanlarına “paşam” yerine “sayın” diye hitap etmek gazetecinin bağımsızlığındandır. Bunu zaman zaman hatırlatmamız işe yaramamış olacak ki, dönemin Genelkurmay Başkanına “sayın” diye hitap ettiğimde emir subayı tepki göstermişti. Amma velakin “hitap konusundaki bilgisizliğim!” kadın gazeteci olmama, askerlik yapmamama bağlandı. Gazetecilik; hata, sorumsuzluk, şuursuzluk kaldıracak meslek değildir. Şuuru da muktedirlerden, askerden, siyasetçilerden veya devlet yetkililerinden alacak değildik.

Firkateyne kadın gazetecinin binmesi uğursuzluk sayılırdı

Tatbikatlar ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine gerçekleştirilen basın gezilerinde, kadın olmamdan dolayı fiziksel şartlara uyum sağlayamayacağım düşünüldü. TSK’da o yıllarda gelenekti: Askeri helikopterde kadın muhabir varsa pilot, helikopter havadayken ters döndürür, yolculuk boyunca bu eğlencesini sürdürürdü.  Sayısız kez bindim o helikopterlere, sayısız kez o helikopterler baş aşağı döndü. TSK, akreditasyonumun iptal edildiği 2008 yılında dahi, bir firkateyne kadının binmesini uğursuzluk sayıyordu. Acaba değişti mi, yoksa halen aynı inançtalar mı? Deniz tatbikatlarında özellikle komuta kademesinin, “kadın muhabir gelmesin” uyarısını ne ben, ne de kurumum dikkate aldı. İtiraf etmeliyim ki savunma muhabirliğim sırasında çok güçlü, çok sağlıklı olmaya çalışırken psikolojik olarak yıprandığım anlar oldu. Şimdi olsa yapmam ama en temel sorunlardan biri, zorlu bir coğrafyada ya da açık denizde çalışacaksam; Afganistan, Irak gibi uluslararası bir göreve gideceksem mensturasyonumu, sancısı gücümü, enerjimi düşürmesin diye, ilaçla kesmekti.

TSK’da halen kadın general yok. Peki neden?

Savunma muhabirliğinin en temel işlerinden biri de Yüksek Askeri Şura toplantılarını takip etmektir. Kulis bilgilerini yazdığımız Yüksek Askeri Şura’ya, kadın subayların dosyaları yıllar boyunca evrak eksikliği gibi iddialarla gelmiyordu. “TSK’da kadın kurmay albaylar neden generalliğe yükselmiyor?” sorusunun peşine düştüm. Yıl 2001’di. Rütbe süresi, kurmaylığa yükseldiği yıl vs. gibi ayrıntıları hesap ederek, birliklerde Yüksek Askeri Şura’ya katılma hakkını kazandığını tespit ettiğim kadın kurmay albayların sayısını çıkarttım. Ayrıca, ilerleyen yıllarda dosyaları Şura’ya gelmesi gereken kadın subayların isim ve görev yerlerini de belirledim. Onlarla temasa geçtim. TSK mensubu olarak konuşmak istemediler. Zaman içerisinde görev yaptıkları illere giderek, yazılmamak kaydıyla, görüşmeler gerçekleştirdim. Söz verdiğim gibi görüşmelerin içeriği bende saklı kaldı. Tek söyleyebileceğim, bir kadın gazetecinin TSK’yı takip etmesinden gurur duyduklarını ifade etmeleri ve bugüne kadar erkek gazetecilerin bu eşitsizliği gündemlerine almadıklarına yönelik sitemleriydi. TSK içerisinde gelebilecekleri en yüksek rütbenin albaylık olduğuna kendileri de inanmışlardı. Görüştüğüm kadın kurmay subayların tamamı generalliğe terfi ettirilmeden emekli oldu. Bıkmadan usanmadan her yıl, Yüksek Askeri Şura’da generallik sırası gelen kadın subayların isimlerini yazdım, haberleştirdim. Aradan 21 yıl geçti. 2022 yılına girmemize günler kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde halen kadın general yok.

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...