Çeteler ve Mumcu

Milliyet, Derya Sazak – 24 Ocak 1998

SİYASET GÜNLÜĞÜ / DERYA SAZAK

Çeteler ve Mumcu

UĞUR Mumcu suikastinin üzerinden beş yıl geçti; katilleri hala yakalanamadı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği gün sayıyor.

Mumcu öldürüleli tam 1826 gün olmuş.

Uğur ağabeyi, özlemle anıyoruz.

Ankara’da bir pazar günü o müthiş patlama duyulduğunda, takvimler 24 Ocak 1993’ü gösteriyordu.

Basının en saygın kalemlerinden Uğur Mumcu, arabasına bindiği sırada havaya uçurulmuştu.

Katliamın failleri beş yıldır ortada yok.

Dönemin Demirel – İnönü koalisyonu Mumcu cinayetini aydınlatmayı, “onur” meselesi yapmıştı. Ne DYP – SHP koalisyonu ne de sonraki hükümetler Mumcu’yu yok eden çeteyi açığa çıkaramadılar.

Dünkü Cumhuriyet’te Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk raporunda, ASALA’ya karşı gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan bomba türünün Mumcu suikastiyle ilgili yeni soru işaretleri doğurduğuna yer veriliyordu.

Mumcu, C-4 türü bombayla katledilmişti.

İlginçtir. Kanal D’de Arena programında Uğur Dündar’ın Mesut Yılmaz’la söyleşisini izleyenlerde uyanan yargı şu oldu:

Kutlu Savaş, Susurluk skandalının ortaya çıkardığı yasadışı örgütlenmeyi “deşifre” ederken olayların miladı olarak 1993 yılını almıştı.

Raporda, Çiller başbakan olduktan sonra Güneydoğu’da PKK’ya karşı başlatılan operasyonların yol açtığı “özel savaş” koşullarından söz ediliyor. O sırada devletin güvenlik birimlerince kullanılan özel tim mensupları, itirafçılar sonradan kendi nam ve hesaplarına çalışarak çeteleşmişlerdi.

Dönemin siyasi iktidarı da, bu oluşuma arka çıkmıştı.

Polisin, jandarmanın, Ankara’daki üst düzey emniyet ve MİT yetkililerinin “emir – komutası”ndaki bu strateji sonucu, Türkiye’nin dört bir yanında “infazlar” gerçekleştirilmişti.

Rapor, nedense bu eylemleri, 1993-96 arasındaki takvime bağlıyor.

Ya öncesi…

İşte Uğur Mumcu, yılın hemen başında, 24 Ocak 1993’te öldürülmedi mi?

Üstelik, arabasını havaya uçuranlar, en küçük bir iz bırakmadılar.

Oysa Uğur Mumcu, cesaretle üzerine gittiği konular nedeniyle ve gözü pek gazeteciliğinin kaçınılmaz refleksi olarak olabildiğince korunmaya çalışıyor, silah taşıyordu.

Gaziosmanpaşa’da oturduğu ev, diplomat konutlarıyla çevriliydi. Arabasını park ettiği yerin birkaç metre ilerisinde polis kulübesi vardı.

Demek ki, Mumcu’yu izleyenler, başkentin göbeğindeki bu eylemi göze alacak kadar profesyonel katildiler.

Susurluk raporundan öğreniyoruz:

Çok kimlikli, çok pasaportlu nice insan isterse Beyrut’a gidip, Apo’ya suikast planlayabiliyor, isterse VİP salonundan Budapeşte’ye uçup, Başbakan’ı bile yumruklayabiliyor.

O halde…

Uğur Mumcu suikastinde de, bu tür çetelerin parmağı olduğunu düşünmek çok mu akıl dışıdır.

İnfaz timlerinin “iş takvimi” niye 1993 yılından önceyi içermesin?

Mumcu’nun yanı sıra Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetlerinin varlığını da unutmayalım.

Bu eylemler de karanlıktadır!

Peki, Kutlu Savaş raporunda değinilen onca “sakınca” Başbakan’ın başlatacağı yeni soruşturma sonucu, ortadan kaldırılıp, devlet çetelerden temizlenecek mi?

Sorumlular, mahkeme önünde hesap verecek mi?

Zor.

Böyle zamanlarda Mesut Bey, hep aynı görüntüyü veriyor.

Hakem penaltı vermiş. Kaleciyi de direğe bağlamışlar.

Bu durumda bile topu boş kaleye atamıyor.

Seyirci dün de “gol” diye bağıramadı…

Halk, Susurluk’ta artık “skor” bekliyor. Laf değil!

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...