Görevimiz Yaşatmak…

Cumhuriyet, Mahmut Tali Öngören – 30 Temmuz 1996

MERCEKLE BAKINCA / MAHMUT T. ÖNGÖREN

Görevimiz Yaşatmak…

Göbekli, şişmanca, gözleri fıldır fıldır dönen bir garson, elinde tepsisi halka hizmet götürüyor. Tepside ne var diye bakıyoruz. Tepside “ölüm” var.

“Ölüm”, her tarafta kol geziyor. Türkiye büyük bir cezaevi. Yılmaz Güneyin “Yol” filmindeki gibi. Ama “ölüm”den önce dayak, işkence ve eziyet var. Bunlar olmadan ölmek yok. Ölmeyenler ise ölümden de daha korkunç bir duyarsızlık içindeler.

Cezaevleri kanıyor, sokak kanıyor, yaşam kanıyor. Duyarsızlar ise ya bir kenarda pinekliyor ya da ceplerini doldurmayı sürdürüyorlar.

Daha kaç kişi cezaevinde ya da dışarda ölecek? Cumartesi anneleri daha ne kadar dayak yiyecek? İşkence daha ne kadar sürecek? Ya yargısız infazlar. faili meçhul cinayetler, nedeni belirsiz (ya da çok belirgin) intiharlar, ortadan yitip giden insanlar?

“Garson”, elinde tepsisi, yüzünde solgun bir gülümseme aramızda dolaşıp halkımıza “hizmet” sunuyor, her çeşit ölümle karışık… Duyarsızlara, “garson” ancak ölüm çeşitlemeleri sunabilir. O da bu “hizmeti” başarıyla sunuyor. Gözleri fıldır fıldır… Eteklerinden “Çekiç Güç’ün yağlarını damlatarak… Kollarından kan akıtarak… Ellerini gülsuyuyla ovuşturarak…

Cezaevlerinde inatla ölüme koşanlar, en sonunda sonsuza dek özgürlüğe kavuşuyorlar. İşte Türkiye’nin geldiği son nokta. Ama nokta, “son”u vurgulamıyor. Bu nokta, başka “nokta”. Bu “nokta” yeni sorunlara gebe. Duyarsızlığın da başında patlayacak bir nokta bu.

Belki de artık duyarsızlığın getirdiği anafordan kimse kurtulamayacak. Garson, yüzünde solgun gülümsemesi, elinde “ölüm hizmeti”ni içeren tepsisi, bilmeden ve düşünmeden, büyük işler yapmış ve daha da yapacakmış gibi, duyarsızlıktan yararlanarak aramızda dolaşıyor, dolaşıyor. İğrenç bir aldırmazlıkla… Çevresinde işkencecileri, sarışın çirkin kadınları, cezaevlerine cihad açmış yardımcılarıyla… Hepsi ölüm kokuyor, hepsi ölüm saçıyor.

Ama bizim görevimiz yaşamaktır ve yaşatmaktır.

Bugün cezaevlerinde insanlık onurundan başka bir amaç gütmeyen gençlerin ölüme bile bile koşmaları karşısında onlara saygı duyarız. Ama görevimiz onları yaşatmak ve ölüme gitmelerini engellemektir. Her ne şekilde olursa olsun… Her kim olurlarsa olsunlar…

Ülkeyi yönetenler daha bunu bilmiyorlar. Ama böbürlene böbürlene hükümetin “garsonluk” yaptığını, halka hizmet götürdüğünü söylüyorlar. Hainlik, gaddarlık kol geziyor.

Garson, elinde tepsi, tepsinin içinde ölüm, yaşamayı ve yaşatmayı düşünmeden karşımıza geçip sırıtıyor. Türkiye’nin en temiz, çıkarcılıktan en uzak ve en verimli olabilecek kesimi, kırılıyor ve kanıyor ve yitip gidiyor. Görevimiz bu kesimi yaşatmak iken…

———-
Medyanın durumunu tüm ayrıntılarıyla anlatan yeni bir kitap: “Basın ’94-95” (Yayına hazırlayan Metin Aksoy). Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayını. Ankara. 1996.

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...