İkinci “Ergenekon” davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, ilk gözaltına alındıktan sonra kaçmadığını, ikinci kez polislerin ek ifadesini almak için gelmelerinin ardından tutuklandığını anımsatarak, “Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı” dedi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savcı Mehmet Ali Pekgüzel, İbrahim Özcan ile Durmuş Ali Özoğlu arasında 12 Ocak 2008’de yapılan telefon görüşmesinin içeriğini okuyarak, kitapların Samandıra’daki albaya bırakılacağından söz edildiğini belirtti.
Özcan da bu kitapların yayınevinin promosyonu olduğunu, protokol listesinde bulunan 400’e yakın kişiye Toplumsal Dönüşüm Yayınları tarafından yeni basılan kitapların gönderildiğini söyledi.
Savcı Pekgüzel’in sorularının ardından çapraz sorguya ara veren Mahkememe Heyeti Başkanı Köksal Şengün, taleplerin alınmasına geçti.
Duruşmada söz alan tutuklu sanık Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, tutukluluğun bir yılı aştığını belirterek, adil, hızlı ve tutuksuz yargılanma talebini tekrarladı.
Bu davanın bir yandan da medyada devam ettiğini, her gün haberler dışında 7-8 köşe yazısı yazıldığını dile getiren Balbay, kendileriyle ilgili bu haber ve yazılar karşısında cevap verebilecek durumda olmadıklarını, tutuksuz yargılanmasının bu nedenle de önem taşıdığını söyledi. Balbay, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, 3 Martta bir gazetede yayımlanan açıklamasında “Delilleri karartma ve kaçma ihtimali yoksa tutuklayamazsınız” dediğini anımsattı.
“Serbest kalan kuvvet komutanlarıyla durumum aynı”
Balyoz soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski kuvvet komutanlarının serbest bırakıldıklarını anımsatan Mustafa Balbay, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’nın yaptığı açıklamadaki “Kaçmadılar. Yeni bir soruşturma ve suçlama ile ilgili aradığımızda adreslerinde bulduk. Delilleri karartma teşebbüsüne de rastlamadık. Tutuklamanın en önemli nedeni kaçma ve delilleri karartma ihtimalidir. Dolayısıyla, serbest bıraktığımız halde iki ayda adreslerini terk etmedikleri için kaçmayacakları gerekçesiyle serbest bıraktık” şeklindeki sözlerine dikkat çekti.
Kendi durumunun da buna uyduğunu dile getiren Balbay, “1 Temmuz 2008 tarihinde gözaltına alındım. 5 Temmuzda yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldım. Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilciliği ve köşe yazarlığı görevime devam ettim. 5 Mart 2009’da ‘ek ifadene başvuracağız’ diye aldılar, huzura geldim. Hiçbir şekilde kaçmayı denemediğim ortaya çıktı. Mahkemede savunmamı yapmamın üzerinden 3 ay geçti. Yeni bir delil, yeni bir değerlendirme ortaya çıkmadı. Bu sürede, birçok plan ve iddialar ortaya çıktı. Bu iddiaların hiçbirinde benim adım yok. Savcıların iddia ettiği gibi gazetecilik dışında bir hedefim olsa bu planlarda adım olurdu. Kullanılacak gazeteciler listesindeki 300 kişi arasında adım var. Bu gazeteci olduğum için yer aldı” dedi.
Tutuklu sanık Balbay, hiçbir televizyon kanalının ruhsatının olmadığını anlatarak, “Yani tapusu yok. Frekans ihalesi yapmaya hiçbir hükümet yanaşmadı. Eğer ihale yapılırsa televizyonlar kendisini özgür hissedecek. Hükümetler medyayı kontrol altına tutmak isterler” diye konuştu.
Avrupa’da da iktidarların “özgür olsunlar ama ipleri elimizde olsun” düşüncesinde olduklarını ifade eden Balbay, Cumhuriyet gazetesinin kendisini bütün bu tartışmaların dışında tutup, bağımsızlığını korumaya çalıştığını, bu nedenle pek çok kimsenin hedefi olduğunu, pek çok kimsenin gazeteyi ele geçirmek istemiş olabileceğini kaydetti.
Balbay, eğer gazete satılmış olsaydı, bu tartışmaların içinde yer almamış olacaklarını kaydetti.
Ankara’da delillerin elde edilmesi, toplanması konusunda İşçi Partisinin şikayeti üzerine görevli polisler hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan savcılığa yapılan şikayet üzerine Ankara’da dava açıldığını ifade eden Balbay, bu davanın önemli olduğunu ve kendi durumuyla da bağlantısı bulunduğunu kaydetti.
Tuncay Özcan: “Vergi kaçırmaktan aklandım”
Tutuklu sanık gazeteci Tuncay Özkan da iddianamede, Kanaltürk televizyonunu işletirken vergi kaçırdığı, usulsüzlük yaptığı iddialarının yer aldığını belirterek, yürümekte olan 16 davaya ilişkin vergi kontrolörleri raporlarıyla, vergi kaçırdığı iddialarının yok olduğunu söyledi.
Özkan, İstanbul 5. ve 2. Vergi mahkemelerince bu davalara ilişkin verilen kararlarda, “usulsüzlük ve özel usulsüzlük dayanaklarının sübut bulmadığının” yer aldığını ifade ederek, kendilerine verilen vergi cezalarının, bu mahkemelerin verdiği kararlarla iptal edildiğini, böylece aklandığını kaydetti.
“Ben bu kadar çabuk tükenen iddianame görmemiştim” diyen Tuncay Özkan, “Türkiye’de de kocaman bir cehalet, akılları ve yürekleri esir almak için mahkemenin içinde ve dışında çalışmaya devam ediyor. Bu peşin cezanın amacı ne, ben daha ne kadar kalacağım? Müebbet hapisle yargılanıyorum diye, müebbet hapsi burada yaşamam mı gerekiyor? Benim tutukluluktaki makul sürem nedir?” diye konuştu.
Tutuklu sanık Mustafa Levent Göktaş da Ankara’daki bürosunda ele geçtiği ve içinde bazı hakim, savcı ve bürokratlara ait özel bilgilerin yer aldığı 51 No’lu DVD’ye ilişkin 8 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen çözüm tutanağında imza olmadığını ifade ederek, “Aynı DVD’de parmak izi çıkmadığı, orijinali kırık olduğu, imajı alınmadığı, kopyalanmadığı gibi, düzenlenen çözüm tutanağında da imza yer almıyor” dedi.
Bürosunun Ankara’da olduğunu ve Ankara’da yaşadığını ifade eden Göktaş, kendisine yönelik arama ve el koyma kararının Ankara’daki özel yetkili mahkemelerin hakimi tarafından verilmesi gerektiğini vurguladı.
Göktaş, İstanbul’daki özel yetkili ağır ceza mahkemesi olan 9. Ağır Ceza Mahkemesi hakiminin verdiği arama ve el koyma kararının geçersiz olduğunu iddia etti.
Cihan Arık ve Muzaffer Öztürk’e tahliye istemi
İkinci “Ergenekon” davasında Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, tutuklu sanıklar Cihan Arık ve Muzaffer Öztürk’ün tahliye edilmeleri konusundaki talebini yineledi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada söz alan tutuklu sanık Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatı Dilek Helvacı, eski başbakanlardan merhum Bülent Ecevit’in tedavi sürecine ilişkin raporları elden getirip teslim ettiğini, ancak mahkemenin evrakı incelenmek üzere Adli Tıp Kurumuna gönderirken Recai Birgün’ün ifadesinin de eklenmesine karar verdiğini söyledi.
Haberal’ın, uzmanlık konusu olmadığı için Ecevit’in tedavi sürecinde bulunmadığını anlatan Helvacı, “Recai Birgün ile Haberal ve Ecevit’in tedavi sürecinde bulunan hekimler arasında ceza davaları bulunması nedeniyle CMK hükümleri Birgün’ün tanıklığını engeller” dedi.
Avukat Helvacı, Adli Tıp Kurumuna gönderilen evrak arasına Ecevit’in eski koruma müdürü Recai Birgün’ün tanıklık ifadesinin eklenmemesini talep etti.
Haberal’ın ifadesinin online olarak hastanede alınması için tüm teknik teçhizatı hazırladıklarını belirten Helvacı, “Haberal, ani ölüm riskiyle karşı karşıyadır. 4 Mart 2010 tarihli rapora göre, mola vermek koşuluyla 2 saat ifade verebilir. Ancak durumunun giderek kötüleşmesi nedeniyle ifadesinin öne alınmasını talep ediyoruz” diye konuştu.
Haberal’ın diğer avukatı Prof. Dr. Köksal Bayraktar da Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 21 Mart 2002 tarihli “tanık ile sanık arasında husumet varsa tanıklığın ifadesine itibar edilmeyeceğine” ilişkin içtihadına dikkati çekerek, “Recai Birgün ile Haberal ve tedavi heyetindeki 14 kişi arasında husumet bulunması nedeniyle Birgün’ün tanıklığına itibar edilemez” şeklinde konuştu.
Duruşmada taleplere ilişkin görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, avukat Ali Rıza Dizdar’ın talebi üzerine, tutuklu sanık Levent Ersöz’ün sağlık durumunun İstanbul Tıp Fakültesinden sorulmasını, Adli Tıp Kurumunca yapılan muayene sonucuna ilişkin hızlı olarak rapor hazırlanıp gönderilmesini istedi.
Pekgüzel, tutuklu sanık Mustafa Dönmez’in Sapanca’daki evinde yapılan aramada bulunduğu iddia edilen ve polis kriminal raporunca eli ürünü olduğu tespit edilen Zir Vadisine ilişkin krokinin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, Dönmez’in eli ürünü olup olmadığına ilişkin rapor hazırlanmasını talep etti.
Savcı Pekgüzel, tutuklu sanıklar Cihan Arık ve Muzaffer Öztürk’ün tahliyesini istedi. Pekgüzel, daha önceki duruşmalarda da bu sanıkların tahliye edilmesini talep etmişti. Mahkeme heyeti, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verdi.
Duruşmada verilen aranın ardından mahkeme heyeti tarafından alınan ara kararlar, üye hakim Hasan Hüseyin Özese tarafından açıklandı.
Tutuklu sanıklar Servet Kaynak ve Fahri Süslü’nün Emniyet Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulunca ifadelerinin alınması için çağrıldığını belirten mahkeme heyeti, disiplin kuruluna yazı yazılarak, bu sanıkların tutuklu olarak yargılandığının bildirilmesine karar verdi.
Yazılı ve sözlü olarak yapılan diğer taleplerin celse arası karara bağlanmasına hükmeden mahkeme heyeti, tahliye taleplerini de reddetti.
Bu arada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün’ün, daha önce olduğu gibi, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu 12 tutuklu sanığın tahliye edilmesi yönünde oy kullandığı görüldü.
Süheyl Batum da duruşmayı izledi
Bu arada, davada yargılanan gazeteci sanıklara destek vermek amacıyla, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay ve Genel Sekreter Nurşen Tekin ile aralarında Atatürkçü Düşünce Derneğinin de bulunduğu Eskişehir’deki bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de duruşmayı izliyor.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Sühely Batum da duruşmayı izleyenler arasında yer alıyor. ÇGD Başkanı Abakay, yaptığı yazılı açıklamada, tutuklu olarak yargılanan Balbay ve Özkan ile birinci davanın sanığı Hikmet Çiçek’in tutukluluklarının infaza dönüştüğünü savunarak, “Geç gelen adalet, adalet değildir. Arkadaşlarımız geciken adaletin mağdurları durumuna düşmüşlerdir. Bu haksız, hukuksuz durumun sona erdirilmesi zorunludur. En kısa sürede gazeteci arkadaşlarımızın özgürlüklerine kavuşması evrensel hukukun gereğidir” ifadelerine yer verdi.
Haberin linki:
https://www.cnnturk.com/2010/turkiye/03/12/balbay.kacmayi.denemedigim.ortaya.cikti/567480.0/index.html