Türk sinemasında örgütlenme

Cumhuriyet, Sema Karakaya – 28 Eylül 1994

Türk sinemasında örgütlenme

Çağcıl demokratik yaşamın en önemli öğelerinden ve temel yapıtaşlanndan biri de kuşkusuz ‘örgütlenme’dir. Pek çok anlama ayrıştırılabilen bu kavram, Türk toplumunda henüz yeterince özümsenememiş ve yerleşememiştir. Oysa ki demokratikleşme yolunda düşe kalka ilerlemeye çalışan bu Üçüncü Dünya coğrafyasında ne çok gereksinim vardır ‘sivil örgütlenmeler’e…

Değişik meslek gruplarının cumhuriyet tarihinde kurumlaşmış örgütlenmelerine bir baktığımızda hiç de azımsanamayacak bir toplamla karşılaşırız. TMMOB, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Türk Tabipleri Birliği, TSYD.. bu liste uzar gider. Sinema alanındaki sivil mesleksel örgütlenmeye bakuğımızda durum pek parlak değildir. Biraz geriye dönersek altmışların ortasında, tam olarak 1965 yılında Onat Kutlar’ın önderlik ettiği bir grup sinema adamının ‘Sinematek Derneği’ni kurduğunu görürüz. Sinemamızın kültür lokomotifi olan bu kurum, kapatıldığı 12 Eylül 1980 tarihine dek, üzerine düşeni onurluca yerine getirmiş bir kurumdu. Sinematek’in kurulduğu yıllarda Film-İş adlı bir sendikanın etkinlik gösterdiğini görüyoruz. Günümüzde yeniden toparlanmaya çalışan Sinematek’le birlikte etkinliğini sürdüren Sine-Sen, SODER, ÇASOD, Sinekam-Der, İFSAK, SESAM, FİYAP, Film-Yön gibi dernek ve sendikaları anmak olası.

Tüm bu oluşumların, Türkiye’de sinema alanında sivil örgütlenmenin var olduğu ve işlediği izlenimi yarattığı doğrudur. Ancak işleyiş ve yapılanmalarına baktığımızda bu örgütlenmelerin ortak istemlerinin ‘gündelik çıkarların kollanması’, olası kredi, yardım ve benzer kaynakların ‘üleşilmesi’ zihniyetini pek aşamadığı gözlenecektir. Bu durum, Türk işçi sınıfının ve onların sendikal örgütlenmelerinin genel istemi olan, ‘sisteme uyum, daha çok para’ ilkesiyle koşutluk göstermektedir. Toplumsal ve siyasal oluşumlara, gelişmelere ‘doğrudan etkili katılan’ temel ilke olmaktan çoktan çıkmıştır. DİSK’i biraz dışarıda tutarak şu saptamayı yapma gereğini duyuyorum: ‘Son, sözde ekonomik kriz döneminde, bir süre ücretsiz çalışmak, yarı ücrete razı olmak, işten atılmama adına toplusözleşmeden vazgeçmek gibi öneriler siyasal yetke tarafından değil, doğrudan işçi sınıfı ve temsilcisi durumundaki örgütlerden gelmiştir.’

Yeniden sinema alanına dönelim. ‘Sinema Oyuncuları Derneği’ ve ‘Çağdaş Sinema Oyuncuları Demeği’ arasındaki anlamsız çıkar savaşımını, İFSAK’ın sinemayı iyiden iyiye dışlayıp ‘Umum Fotoğraf Sevenler Derneği’ türünden ucube bir yapıya bürünmesi, tüm iyi niyete ve özverili çabasına karşın Sine-Sen’in hedeflerine ulaşmada gecikmesi, karamsar bir tablonun oluşmasına yol açıyor. Sinemada işveren ve anamal sahibi durumundaki insanların örgütlerinde durum biraz daha farklı. SESAM,
FİYAP, emeğin değil paranın hakkını arama peşinde olduklarından, büyük çıkar ilişkileri çevresinde varlıklarını sürdürmekteler. Ancak, sinema alanında zaman zaman oyuncu-yapımcı-yönetmenlik uğraşlarını aynı anda veren, sinemanın her şeyden önce bir sanat, bir kültür uğraşı olduğunun ayırdında olan onurlu insanlarda var. Onları akbabalardan ayırmak gerekir. Türk sinemasında böylesi insanların artık çağdaş örgütlenme anlayışıyla ‘tek çatı’ altında toplanmaları zamanı gelmiştir. Gruplaşmaların, kliklerin, bölünmenin, ne oyunculara ne yönetmenlere ne de kamera arkası çalışanlarına bir yararı olmuştur. Olmayacaktır da. ABD çıkışlı ‘sinema yayılmacılığının’ açtığı yaralar uzun bir süre kapanacağa benzemiyor. Salonsuzluk, endüstrileşemeyiş, seyircisizlik gibi saymakla bitmez sorunları vardır Türk sinemasının. Sinema yapanların, tüm bu olumsuzluklar karşısında yapacağı ilk ve en önemli değişiklik, gerçek bir ‘örgütlenmeyi’ başlatmaktır. Sağlıklı bir örgütlenme, çağdaşlaşma ve demokratikleşme yönünde atılacak ilk adımdır.

Sonuç olarak Türk sineması önce ‘cin’ olmalıdır… Çarpılacak o kadar çok şeytan bulunur ki!..

Sema Karakaya

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

ÖNE ÇIKANLAR

ÇAĞDAŞ DERGİ

BASIN AÇIKLAMALARI

EN SON...